Aradan geçen birkaç haftanın
ardından değişen şeyler olmamıştı. Ares ve Beren o günden sonra bir daha hiç
yan yana gelmemişti. Bunun olmasına sebep olan, tek kişiyse Ares’ in ta
kendisiydi.
İçinde harekete geçen tüm o duydukları yok etmek istiyordu Ares. Beren her malikaneye geldiğinde, arabasına atlayıp, evden uzaklaşmıştı.
Egemen, kızlardan Beren’ i akşam yemeklerine davet etmemelerini rica etmişti. Gerekçe olarak da, Ares’ in bundan rahatsız olduğunu söylemişti. Onun ricasına da icabet eden kızlar, bu ricasını olgunlukla karşılamışlardı.
Akşam oturması için davet edilen Beren’ in ardından evden ayrılan Ares, onların planını bozuyordu. İkisini bir araya getirip, bir şeyler paylaşmasını isteyen kızlar maalesef bu durumdan muzdaripti.
Tüm bu zaman içinde Beren artık kahvaltı masalarından nefret etmiyordu. Hatta iki gün önce kızlar ile birlikte restoranda, güzel bir kahvaltı etmişti. Bunun kaynağının Ares olduğunu aklından çıkarmayan Beren, ona karşı derin bir minnet duyuyordu.
Can, o gün Beren’ i Ares’ in odasında gördüğünden kimseye bahsetmemişti. Bu durumundan Ares’ in hoşlanmayacağını ve bunun ona saysızlık olacağını düşünüyordu.
Bu konu üzerinde fazla durmamıştı Can. Bunun dallanıp, budaklanacak bir konu olmadığına inanıyordu.
Bunların yanı sıra bugün Can’ ın doğum günüydü. Beril sevgilisini doğum gününün iyi geçmesi için büyük bir telaşa kapılmıştı.
Aslında ekstra yapılan herhangi bir hazırlık yoktu. Restoranda akşam yemeği ve alınan koca pastayı bir güzel afiyetle yiyeceklerdi.
Aile bireyleri bunu zaten arada yapıyor olması, bugünün pekte bir farkı olmadığını gösteriyordu. Ancak Beril, yine de bugün hazırlanan masaya ayrı bir özen gösteriyordu.
Ayrıca bugün için çok önemli misafirleri vardı, ailenin. Uzaklardan gelen, onların manevi anne ve babası olan Mehmet ve Meliha Arslan çifti; onları yurt dışındaki evlerinden ziyarete gelmişti.
Çiftin çocukları ne yazık ki olmamıştı. Senelerce denemelerine ve bir servet harcamalarına mahal olmuş, olsa da, yine de bunu başaramamışlardı.
Kötü düşünmeyip, bir gün çocuklarının olacağına inanan çift, tüm zamanı boşa harçamış ve artık çocuk sahibi olamayacak yaşa geldiklerinde büyük bir yıkım yaşamışlardı.
Çift için olacağına bu kadar inanmışken, gerçekleşmemesi atlatılması zor bir travmaya sebep olmuştu. Bu yüzden uzun süre evlat edinmekten bile kaçınmışlardı.
Henüz evlat edinmek için kurumlara başvurmaya cesaret edemedikleri bir vakit, vahim bir haber aldı Mehmet Bey. Kadim dostu, çocukluk arkadaşı; kendi eşi ve oğluna dönüşü imkansız bir ihanette bulunmuştu.
Yıllar boyunca tanıdığı arkadaşının bunu gerçekten yapmış olduğuna inanamamıştı bir süre. Onun karısını doğuma kendi arabası ile götürmüştü Mehmet Bey. Ares’ in doğduğuna şahit olmuştu.
Kendi çocuğunun olması için uzun yıllar boyunca bunca çaba harcarken, arkadaşının yaptığı bu adiliği kabullenemiyordu.
Mehmet Bey, Ares ve annesinin kayıp bedenlerini bulmak için yemin etti. Ölü, ya da diri diye çıkmıştı yola. Didik didik etti, tüm şehri.
Uzun süren aramaların sonucunda sadece annesi canice katledilmiş olan Ares’ i bulabilmişti. Ancak onunda ölümün eşiğine gelen hali, pekte yaşıyor sayılmazdı.
İki sene aşkın bir süre evinin bir odasını, tam teşekkürlü bir hastane odasına çevirip, Ares’ e orada özenle baktı. Onunla ilgilenen, doktor ve hemşireleri de, yine özenle yerleştirdi odaya.
Ölüden farkı kalmayan Ares’ in saçlarını okşayıp, oğlum diye seslenerek iyileşmesi için dualar etti Mehmet Bey.
Ellerini sıkı sıkıya tutunup, gözlerini açması için direnç diliyordu. Elinin her parmağını ayrı ayrı öperek, onun bir gün sağlam hali ile ayağa kalkmasını bekliyordu.
Eşine bir süre Ares’ i göstermekten kaçınmıştı. Onun o halini görüp, iyileşemeyecek gibi düşüncelere kapılmasını istememişti. Artık Ares, onların oğluydu, eşi biraz daha bekleyip, sağlıklı hali ile görmeliydi oğlunu.
Ares hasta yatağından kalkıp, ayaklanmaya başladığında; kaç kurban kesilmiş, kaç evsizin karnı doymuştu. Ares’ in yavaş yavaş normale döndüğü bir zamanda, Mehmet bey onunla üç genç ile tanıştırmıştı.
Yaşları Ares ile eş olan bu üç genci, Ares’ in normal hayata alışmasını sağlamak için işe almıştı, Mehmet bey. Ares, onu hayatta tutmak için var gücü ile çabalayan Mehmet Beye öfke kusarken, o yine de elinden geleni yapıyordu.
Başlarda birçok sorun yaşamış olan bu üç genç yine de, Ares ile kalmaya devam edip, yanın olmak istemişlerdi. Zaman geçtikçe onlara yetimhanede kalan diğer arkadaşları da katılmış ve sonun kocaman bir aile olmuşlardı.
Ares artık hasta yatağından tamamen kurtulduğunda, Mehmet Bey tüm servetini onun üzerine yapmıştı. Artık tahtını devrettiği oğluydu Ares, onun için.
Kendisi eşi ile birlikte İtalya’ nın güneyindeki Campania bölgesinin Positano adında bir sahil kasabasına yerlemişti. İşlerini oğluna devretmiş olan Mehmet bey eşi ile birlikte emeklilik hayatının tadını çıkarıyordu.
Çiftin uçağı dün akşam saatleri inmişti. Onları hava alanında karşılayan Ares ve Cenk olmuştu. Eve gelen ebeveynleri ile hasret gidermişti tüm bireyler.
Onları evlerinde ağırlamak isteyen evlatlarını, kibarca geri çeviren çift; geldikleri zaman çoğunlukla kaldıkları otelde kalmayı tercih etmişti.
Yemeğe birkaç saat kala Nilay, Meliha hanımı kaldığı otelden alıp, restorana getirmişti. Mehmet bey ise oğulları ile birlikte sabahın erken saatlerinde şirkete geçmişti.
“Hoş geldin Meliha teyze, masa yeterince iyi gözüküyor mu?” kendi telaşını diğerlerine de bulaştırmaya çabalayan Beril, kapıdan giren kadına, hiç beklemeden sormuştu.
“Kadın daha yeni içeri girdi Beril, bırak önce bir nefes alsın” ona kızan Selin’ e döndü, Beril’ in gözleri.
“Tamam tamam, ama yüzünü. Hadi gel bakalım bir” Meliha hanım, evlardığının kırılmasına razı olmayıp, eli tutarak, özel olarak hazırlanmış masaya ilerledi. Şöyle bir baştan sona, masada gözlerini gezdirdi.
“Hepinizin emeğine sağlık kızlar. Masa gerçekten şahane görünüyor” sözleri ile evlatlarının gönüllerini hoş ettiği sıra gözleri mutfak kapısından çıkan bir bedene takılmıştı.
Gördüğü bu güzel kızın kim olduğunu merak eden Meliha hanım, gözlerini ondan ayırıp, kızlarına baktı.
“Bu güzel kız kim?” başı ile onlardan bir uzakta, barda bardakları silen; Beren’ i işaret etti.
“O güzel kız, senin müstakbel gelinin” yüzünü kaplayan koca bir gülümseme ile söyleyen Beril’ in yüzüne şaşkınlıktan açılan iri gözleri ile baktı Meliha hanımın.
“Ne?” sesinin tonuna dikkat etmeden yüksek sesle söylediğinde, ileride olan Beren’ in de dikkatini çekmişlerdi. Onlara öyle br göz atan Beren daha sonra işe devam etti.
“Beril!” ortadan herhangi bir durum yokken, Meliha hanımı umutlandırıyor olmasına kızmıştı, Selin.
“Ben sadece olanı söylüyorum. Bundan yanlış bir şey yok”
“Siz bu konuda ciddi misiniz?” içini kaplayan neşe direk olarak yüzüne yansıyordu Meliha hanımın. Yaşından utanmasa, restoranın içini koşarak turlarken, koca sevinç çığlıkları atacaktı.
“Henüz bir şey yok ortada Meliha teyze. Sadece biz öyle olmasını umut ediyoruz” Nilay’ın açıklaması ile Meliha hanımın gözleri, yeniden ileride işine devam eden bedene döndü.
“Ama Ares’ in ona karşı tavırları, bir şeylerin var olduğunu gözüme sokmuyor da değil” Çağla’ nın bu sözlerine diğerlerinin de pek itirazı yoktu zira ona bu konuda hak veriyorlardı.
Ares hakkında ilk kez böyle bir şey duyuyor olmak, bir hayalin gerçekleşmesi gibiydi Meliha Hanım için. Ares’ e bu yaşamında yoldaşlık edecek, hayatına Kabul ettiği birinin olması; Meliha hanımın tek büyük hayaliydi sanırım.
Ancak bu sözler Ares’ in ağzından duyulmadığı sürece pek bir önemi olmayan bir şeydi. Zira kendi de kızlarda, bunu gönülden isteyebilir ancak bunu ilk önce Ares’ in istemesi önemliydi.
“Umarım yanılmıyorsunuzdur” sesinin alçalması, sanki onun da imkansız bir durum olduğuna inandığını gösteriyordu.
“Beren, yanımıza gelir misin?” işini dikkatle yaptığı sıra ona seslendi İdil. Başını kaldırıp, onlara bakarken, başı ile onaydı Beren. Adımlarını hızlı tutarak, yanlarına ulaştı.
“Sizi tanıştırayım. Meliha teyze, bu Beren. Bizimle birlikte burada çalışıyor”
“Beren, Meliha teyze ailemizin manevi annesi” karşı karşı kaldıklarında birbirlerinin elini uzatıp, nazikçe kavradılar. Gerçekten olabilir mi diyordu Meliha hanım içinden.
Bu genç kız benim kıymetli oğluma yeniden hayata bağlayabilir mi? Yaşadığı onca acıyı, bu güzel gözleri ile oğluma unutturmayı başarabilir mi?
“Tanıştığıma memnun oldum efendim” kibar bir ses tonu ile karşısında, olgun kadının gözlerine baktı Beren. Bu ailenin annesi ile tanışıyor olmaktan gerçekten memnundu.
“Bende öyle güzel kızım” Meliha hanım, elini kavradıktan sonra onu kollarının arasına almıştı. Bir heyecan duydu Beren, kolları arasında olduğu kadın için. Kendi annesi geldi o an gözlerinin önüne.
Ne ara unutmuştu, böyle güvenli kollar arasında olmanın verdiği huzuru. Anında karşılık verdi ona ve ellerini kadının sırtına nazikçe yerleştirdi.
_
Aradan geçen zaman sonra masaya yerleşip, erkeklerin gelmesini beklemeye başlamışlardı. Aralarında ettikleri kısa sohbet ile Meliha hanım, Beren’ i tanımaya çalışıyordu.
Erkeklerin nerede kaldıklarını düşündükleri sıra arabalar, restoranın önüne sıra ile yerleşmişti. Kapı aralandığında, onları karşılamak için ayaklanıp, kapıya yaklaşmışlardı.
Kapıdan içeri giren erkeklere bakan kızların yüzünde, hoş bir gülümseme vardı. Gün boyu ayrı kalmış olmak dahi özlem duygularını harekete geçirmiş ve bu yüzden onları karşılarında görmekten ötürü sevinç duyuyorlardı.
Birbirlerine karşı herhangi yakınlaşma göstermemiş olmaları, yanlarında olan büyüklerine olan saygılarındandı. Ancak bir de şöyle bir gerçek vardı ki; şuan bu ortamda birbirinde çok daha uzun zaman ayrı kalmış olan iki beden vardı. Onlar birbirini haftalar sonra nihayet görebilmişti.
Beren içinde gezen bu duyguların nedenini ve ne anlama geldiğini anlamıyordu. Bir özlem mi bu? Peki, kime ve neyi özlemekti bu? Ya hissettiği bu sevinç ne içindi? Ne için bu kadar şendi içi?
Ya da Ares’ in bedenini ele geçiren bu tayfun da neyin nesiydi? Bedenini sarsan ona karşı bir kuvvet vardı sanki. Karşısındaki parlak gözlere baktığında neden her hücresi yuvasını bulmuş gibi rahatlıyordu.
Bu bir kavuşma mıydı, kime kavuşmanın mutluluğuydu peki? Onu fetheden duyguları elleri ile parçalamak istedi o an. Ama yine de, gözlerine denk gelen gözlerden de uzun süre ayrılamadı.
Günlerdir kaçtığı beden şuan tam karşısındaydı, rahatsız olması gerekirken, sanki halinden memnun gibiydi.
“Hoş geldiniz” gelenleri karşılayan kızlar, Mehmet amcaları ile Beren’ i tanıştırmaktan dolayı bir heyecan duyuyordu.
“Hoş bulduk” Ares’ in tıpkı diğerlerinin olduğu gibi dudaklarından dökülen bu sözlerinden ardından, uzun süre Beren ile göz göze kaldı. Bir kördüğüm vardı ortada sanki zira gözleri ayrılmakta oldukça zorlanıyordu.
Gözlerini ayrıldığında, üzerinden bir ürperti geçti sanki. O an hayatının geri kalanını yalnızca bu iki göze bakarak geçirebileceğine yemin dahi edebilirdi.
Bir söz vardır; insan bazen ilk görüşte anlarmış, karşısındaki kişinin onun kaderi olduğunu. Uzun yıllar daha onun sıcaklığını yanı başında bulmak istedi Ares. İçinde harekete geçen duyguların ne anlama geldiğini Ares anlıyordu, bunu ne demek olduğunu biliyordu.
Ancak istemiyordu. Korkuyordu, rahatsız oluyordu. Beren’ in onun dünyasında barınamayacağını, günden güne yok olacağına inanıyordu. Bu yüzden günlerce onu görmekten kaçmıştı Ares, eğer karşısında yoksa, belki içindeler de zamanla yok olurdu.
Ancak Ares karşısındaki bedenin gözlerine baktığında, bir evsizin, ona bahşedilen evine kavuşması gibi bir hissiyatla doluyordu.
“Sizi tanıştırayım, Mehmet amca. Beren, kızlarla birlikte restoranda çalışıyor” onu tanıştıran Can, eli ile de işaret etmişti. Karşısındaki genç kızı şöyle bir süzen Mehmet Bey daha sonra gözleri Ares’ in yüzüne çevirdi.
Ares’ in bu aileye karışmasına müsaade ettiği bu kızın kim olduğunu merak etti. Ancak daha çok merak ettiği Ares’ in bu kızı ailenin içine nasıl Kabul ettiğiydi. Zira yabancı kuş bile malikanenin etrafında yabancı bir kuş daha uçamıyordu.
“Memnun oldum, kızım” elini genç kıza uzatıp, kavradı ve gözleri yeniden genç kızı buldu.
“Bende efendim” onu yanıtlarken, ses tonunu naif bir halde tutu. Fazlası ile gergin hissediyordu. Karşısındaki bu adam yıkılmaz bir dağın izlenimi ile aynı izleri taşıyordu sanki.
Sert bakışları ve katı yüzü ile eli silahlı biri olduğunu okunabiliyordu sanki. Tok ses tonu ile gözleri sanki duvarın arkasına görebiliyormuşcasına keskindi.
“Yemeğe geçelim” Ares’ in sözünün ardından diğerleri de, onaylamış ve masada yerlerini almıştı. Bu kez masanın iki ucunu Arslan çifti oturduğundan, Ares ve Beren masada karşılıklı oturmak durumunda kalmıştı.
Biten yemeğin ardından Can, gelen hediyeleri kabul etmiş ve her birine ayrı ayrı teşekkür etmişti. Pasta kesilip, yenildikten sonra artık evlere dağılma vakti gelip çatmıştı. Beren’ i bu kez evine bırakan İdil ve Cenk çifti olmuştu.
“Bıraktığınız için teşekkür ederim” gülümeseyerek söyleyen yüzüne baktı İdil.
“Ne demek, görevimiz” Cenk’ in şaka yollu olarak söylediğinde, mahcup bir gülümsemeye döndü, yüzündeki ifade.
“Yarın görüşürüz Beren, iyi geceler” İdil’ i başı ile onaylayan Beren arabadan inip, dairesinin bulunduğu binaya girdi. Evinden dışarı sızan ışığı görene kadar orada olan araba daha sonra malikaneye gitmek için uzaklaştı oradan.
Çiftin eve dönmesi ile birlikte salonda sohbete dalmıştı aile bireyleri. Meliha hanım evlatlarına eşlik ederken, Mehmet bey, Ares ile birlikte toplantı odasında olmayı seçmişti. Onunla konuşmak istediği önemli bir mesele vardı zira.
Ares’ in ilgilendiği dosyaları umursamadan, aklında dolanıp duran sorulara yanıt almak için konuşmaya başladı.
“O kız neden etrafınızda?” beklemediği bu soru ile duruşu bozdan yanıtladı onu Ares. Mehmet Beyin böyle bir soru sormak için tüm gece beklediğini biliyordu.
“Kızlar onunla iyi anlaşıyor, onunla arkadaşlık ediyorlar” onun böyle sorular soracağını bilen Ares, yanıtlarda çoktan hazırlamıştı.
“Bu zaten anlaşılır br şey. Benim öğrenmek istediğim, sen neden bu kıza aranızda olması için izin veriyorsun?” onu her yanıtladığında yeni bir sorunun geleceğini hissediyordu. Onu yanıtladığı sıra gözlerine baktı bu kez Ares.
“Kızlar ona değer verdiği için” bu basşt bir bahaneydi. Mehmet Bey aptal biri değildi, bunun bir bahane olduğunu anında anlamıştı. Ancak üstemelesi hiçbir şeyi açığa çıkarmayacaktı.
“Bana söylemek istediğin bir şey, var mı oğlum?” onun kendi isteği ile söylemesi için ısrareden bir tavrı vardı. Oğlunun ağzından duymak istediği birkaç kelime vardı ki; onu dünyanın en mutlu babası yapacaktı.
Ares ellerinin arasında olan bir tutam kağıdı, masanın üzerine bırakıp, onun gözlerine dikkatle baktı. Karşısındaki manevi babasının, aklından geçen ve duymayı beklediği şeylerin farkındaydı. Ancak kendinin bile istemediği bir durumu bir başkasına dilendirmeyecekti.
“Hayır, yok”
_
Erkekler kendi aralarında futbol muhabbeti yaparken, kızlar da son yaşan tüm olan biteni Meliha hanıma anlatıyordu.
Beren hayatların dahil olduktan sonra yaşanan ve Ares’ in ona karşı tavrlarını detaylıca anlatıp, üzerine konuşuyorlardı. Anlatılan şeyleri büyük bir memnuniyetle dinlemişti Meliha hanım.
Kızların anlattığının doğru çıkmasını, Ares’ in hayatına birini dahil edecek olmasını ne çok isterdi.
“Gördüğüm kadarı ile Beren iyi bir kız, ailesi onu gerçekten çok terbiyeli yetiştirmiş. Ayrıca çok da güzel, bir söz var hani; insanın kalbinin güzelliği yüzüne de vururmuş. Umarım bu konuşmalarımız boşa gitmemiş olur. Bir gün aralarında gerçekten bir şey olur” bir annenin dileğiydi tüm bunlar.
“Bizim de tek temenliğimiz bu yönde. Ama şöyle de bir durum var ki; Ares bir kaç haftadır Beren ile özellikle bir araya gelmek istemiyor” Nilay’ ın sözlerine dikkat kesildi Meliha hanım.
“Ares rahatsız olduğundan Egemen bizden Beren’i yemeğe davet etmemizi rica etti. Iki haftadır Beren ne zaman bize gelse, Ares evden çoktan gitmiş oluyor” Beril’ in devam etti sözler, Meliha hanımı hayli üzmüştü. Sebebini ise anlayamadığı için bu durumdan fazlası ile rahatsız oldu.
“Akşam ki yemekte, gözlerim hep ikisinin üzerindeydi. Ares karşısındaki ile konuşurken bile göz teması kurmayan biri. Ama gözlerinin arada bir Beren’ in üzerinde gezindiğini gördüm” mutlu olduğu bir durumdan bahseder gibiydi.
“Sebebi ne, bizde bilmiyoruz Meliha teyze. Beren herhangi bir şey söylemese de, onun da bunu fark edip, rahatsız olduğu belli. Bugünkü yemek olmasa belki Ares onu daha da uzun bir süre görmekten kaçınacaktı” Selin’ in sözleri ile endişelenmeye başladı Meliha hanım. Ares neden bunu yapıyor olabilirdi ki?
“Aralarında bir çekim olduğu çok belli ama yine de Ares, Beren’ e karşı herhangi bir adım atmıyor. Nedeni ne olabilir acaba?” bu konuda bir şeyler yapmaları gerektiğini düşünüyordu o an Meliha hanım. Oğlunun tam güzel bir haber aldığını düşünürken, nedeni belli olmayan bir durumdan bunu yapması endişesini çoğaltıyordu.
Sohbete dalıp, konu daha da derinleştiği sıra salon kapısında, Mehmet Bey ve Ares görünmüştü.
“Meliha hanım, artık gidelim. Saat epey geç oldu” dediği sıra eşinin ayaklanmasını sağlamış oldu Mehmet Bey.
“Haklısın hayatım, geliyorum” diğerleri de ayaklamış ve manevi anne – babalarını yolcu etmek için onlara kapıya kadar eşlik etmişlerdi.
Kendilerine özel tahsis edilen araba ile birlikte, kalacakları otele doğru yola koyuldu çift. Meliha hanımın hala kızları ile yaptığı konuşma vardı. Bunu eşi ile de, konuşmak, bu konuda onun fikrini almak istiyordu.
“Ares’ in elini görme şansın oldu mu?”
“Hayır. Hayatım sana bu konuda ne söylediğimi hatırlıyorsun değil mi?”
“Evet, hatırlıyorum. Ama elinin durumunun ne halde olduğunu bilmek istiyorum. Ben göstermesi için biraz ısrar etsem, gösterir. Ama gördükten sonra, vereceğim tepkiden emin olamıyorum. Görmeye dayanamam sanırım” Ares, her kriz sonrası bunu alışkanlık haline getirdiğini bilen çift, bu konuda gerçek anlamda kaygılanıyorlardı.
Eşinin ses tonundan süzülen saf hüznü, o da taşıyordu Mehmet bey. Onun görmek istediği Ares’ in elinin halini o da fazlası ile merak ediyordu.
“Senden bunu rica ediyorum, Mehmet. İmkanın olduğu ilk fırsatta elini görmek istediğini söyle” eşinin elini kavradı orta yaş statüsünde olan adam.
“Sen istersin de, ben yapmaz mıyım; benim güzel karım” içini ısıttı bu sözler Meliha hanımın. Eşi ile birleşmiş olan ellerinin üzerine, diğer elini de koydu.
“Aslında bir şey daha var” dediği sıra eşinin gözlerinin içinin parladığına şahit oldu Mehmet bey. Eşinin bu denli heyecanlandığı şeyin ne olabileceği konusunda hayli meraklandı.
“Seni dinliyorum” tüm dikkati niye eşinin üzerinde ve onun dudaklarından dökülecek olan cümlelerdeydi.
“Ares sana kendi ile alakalı özel bir şeylerden bahsetti mi?” onun yüzüne bakıp, durumu az çok anlamaya başlıyordu.
“Hayır, sadece ben o garson kı”
“İsmi Beren” diye hızlıca eşini düzeltti Meliha hanım”
“Beren’ in neden aile içinde olmasına müsaade ettiğini sordum” tam da istediği noktaya parmak basan eşinin ağzının içine bakıyordu.
“Ne söyledi sana?” onun heyecanı, eşinin de yüzünde bir tebessüme sebep olmuştu.
“Kızların onunla iyi anlaştığını ve onunla arkadaş olduğunu söyledi. Nereye varmaya çalışıyorsun, karıcığım?” bilse de onun sanki daha çok anlatacağı bir şeyler olduğunu hissedip, onun konuşmasını istiyordu.
“Ares’ in Beren’ e olan tavırları, biraz farklıymış” ellerini ayırıp, ses tonu değişmişti. Gerçekten Ares’ in Beren’ e neden böyle davrandığını anlayamıyordu.
“Nasıl farklı?” durumu anlamaya çalışsa da, Ares ile garson kızın aralarında ne gibi şeyler yaşanabileceğini sorguluyordu. Kızları ona ne anlattı ise Meliha hanımda eşini aynılarını anlatmıştı.
“Dediğim gibi Ares birkaç haftadır Beren’ den resmen kaçıyormuş. Bir şeyler hissettiği belli ama neden böyle yapıyor, hiç anlayamıyorum” bu konuda ellerinden bir şey gelemeyeceğini düşünüyordu Meliha hanım. Onca yaşadığı şeyin ardından Ares’ in istediği gibi bir hayat yaşamasına müsaade etmişlerdi.
Hayatına karışmaları ihtimal dahilinde değildi. Eğer istiyorsa Ares, Beren’ e kendi adım atmalıydı. Onların böyle bir konuşma yapabileceğini bile sanmıyordu Meliha hanım.
Ares hayatına dahil olacak birinin varlığı, Mehmet Beyi de, en az eşi kadar memnun etmişti. Böyle bir konunun konuşuluyor olması bile büyük bir gelişme sayılırdı.
Ancak eşinin anlatıklarının ardından bir sonuca vardı Mehmet bey. Onun anlattığı şeyler onun için fazla tanıdıktı.
“Belki de Ares, benim düştüğüm o hataya düşmek üzeredir”
“Nasıl yani, hangi hata?” eşinin sözlerini kavramaya çalışan Meliha hanım, karışık bir ifade ile baktı onun yüzüne.
“Eğer Beren ile bir ilişkisi olursa, onun başına kötü bir şeyler gelebilir diye, bunu yapıyor belki. Onun hayatını tehlikeye atmamak için, kendi ile birlikte olursa mutsuz olacağına inanıyordur, belki” bunu söylüyor olmak onu eski günlere götürmüştü.
Şuan yanında olan eşi ile onun söz ettiği yaşamış olan Meliha hanım, o günleri ne kadar ağır ve yıpratıcı olması ile hüzünlendi.
“Sebebi gerçekten bu olabilir mi?” sesinin tınısından bile anlaşılabiliyordu, bunun ona ne kadar acı verdiği.
“Başka bir neden pek mümkün gözükmüyor. Ares’ i yeteri kadar iyi tanıyoruz ikimizde, sebebi kesinlikle bu olmalı” eşinin elini yeniden ellerinin arasına aldı Mehmet Bey.
“Sen içini ferah tut, karıcığım. Ben onunla yarın konuşurum. Uygun bir dille, eğer gerçekten aklında olan buysa, bundan dönmesini isteyeceğim” Meliha hanım eşinin, yarın bu işi bir hale koyacağının düşünüyor ve bu yüzden bu konuda kaygısı azalmaya başlıyordu.
_
Düşen her gözyaşının, evinin salonunu dolduran bu hıçkırıkların sebebini bilmeden, onlara ayak uyduruyordu Beren. Ona acı veren durum neydi ki, bu hale gelmişti?
Tüm bu yorgunluğu, kırgınlığı nasıl tek bir şarkı ile açığa çıkabilirdi. Neyin sonuna gelmiş gibi hissediyordu ki? Neden onca günü geride bırakmışken, şuan birine ihtiyaç duyuyordu. Peki, ya ihtiyacı olduğu her zaman olduğu gibi anne – babası yerine başka bir bedendi.
Gözlerini kapattığı an, karanlığın içinde beliren o soğuk benizli yüz neden karşısındaydı? Onu bu hale getiren dinlediği bir şarkıydı aslında.
Hareketlerinde, sensiz
yaşayamayacağımı düşündüren şeyler var.
Kalmanı istiyorum.
Sen kalbi kırık olansın ama kurtarılmaya ihtiyacı olan benim.
Sabretmemin tek nedeni sensin. Çünkü bu boşluğun gitmesine ihtiyacım var.
Sensiz yaşamayamacağımı düşündüren şeyler, beni tamamen ele geçiriyor…
Tüm sözlerle ile birlikte, şarkıya eşlik ettiğinde gözlerinde beliren o yüz sayesinde anlamıştı, Beren. Ares’ e karşı güçlü bir çekim hissediyordu. Beren onunla olmak, tüm acısını onunla yok etmek istiyordu. Beren bu gece anlamıştı, Ares tarafından sevilmek istiyordu.
Saatler yarısını çoktan geçmiş ve erkekler tahsilattan dönmüştü. Sevgililerinin yanlarına, sıcak yataklarına ulaşmışlardı. Ares ise üzerindeki takım elbisesini, sadece bol bir şortla değiştirip, odasından ayrıldı.
Merdivenleri aşıp, bodrum katına ulaştığında, toplantı odasının yan tarafında kalan, spor salonuna girmişti. Işığa uzanıp, içeriyi aydınlattığında, adımları direk boks torbasının önüne buldu.
Ellerini yumruk yapıp, boks torbasının sarsmaya başladığında bir şeyin hıncını çıkarır gibiydi. Onun geleceği, geçmişi yüzünden yok olmuştu. Öyle acılara tanık olmuştu ki bedeni, bıraksa artık adım atmaya dahi mecali yoktu.
İlmek ilmek silmişti geçmişi, geleceğine dair her ne varsa. Elinde tutunabileceği, ya da başka bir değişle; tutunmak istediği hiçbir şey kalmamıştı.
Zira Ares, o lanet yerden
kurtulduktan sonra bile hala bedeninde izlerini taşıyordu. Hayatına birini
dahil etmek, tüm o izlerin nedenleri açıklamak demekti. Buna göze dahi
alamıyordu.
Atılan her yumruğunu, lanet ederek sallıyordu. Geçmişine, geleceğine, kendine ve en çokta söz dinlemeyen kalbine, lanet ediyordu. Hala böyle bir istek için nasıl çarptığına lanet etti.
Nasıl olur da, başka bir amacı yokmuş gibi karşısındaki gülümsemenin esiri olmak isteyebilirdi. Öfkesinin sebebi; onu dinlemeyen bedenindeydi.
Gözleri onun üzerinde gezinirken, orada işi neydi? Neden önce kalabalığın içinde, beyni sadece onun sözlerine odaklanıyordu. İçini saran bu kıpırtı, neden bu kızı gördüğünde, ortaya çıkıyordu.
Diğer insanlardan bu genç kızı ayıran neydi? Neden onun üzerinde böyle bir etki bırakabilme gücüne sahipti? Ares bu genç kıza, neden bu kadar çok sarılmak istiyordu?
Nefret ediyordu Ares aklında gezen bu düşüncelerden. Bu duyguları hiç ama hiç sevmemişti. Böyle bir kızın onun dünyasında yeri yoktu, olmamalıydı. Ares, tüm bunları yok etmeli ve kaldığı yerden devam etmeliydi.
Onun kaldıramayacağını anlamak, Ares için hiçte zor değildi. O karanlığa hüküm süren bir adamdı, Beren’ nin narin bedeni karanlıktan korkardı. Onun gibi birinin hakketmediğini düşünüyordu Ares.
Attığı yumrukların ardı arkası kesilmezken, sol avucunu sıkamaz hale geldiğinde, yumruklarına zoraki ara vermişti. Havada olan yumruklarından dolayı, bileğinden dirseğine uzanan, ince birkaç kırmızı çizgi vardı. Yavaşça aşağı süzülüp, parkeyi kirletiyordu.
Avucunu yukarı kaldırıp, yarasına baktı Ares. Yeniden tazelenmişti, mahvolmuştu. Yürüme bandına doğru yürüyüp, koluna astığı havluyu aldı, oradan. Önce bedeninden aşağı süzülen teri sildikten, sonra eline gelişi güzel sardı.
Spor salonundan çıkıp, koridorun sonundaki çamaşır odasına girdiğinde, eline birkaç peçete aldı. Evet, temiz bir adamdı ancak titiz değildi. Bu peçete ile yere damlayan kan damlalarını silerken, tek amacı; arkasında iz bırakmamaktı.
Yorgun adımları ile odasına geçtiğinde, banyosunda ılık bir duşun ardından, yineden odasına girdi. Eline iyi bir pansuman yapmak için biraz çabalasa da, sonuç idare ederdi.
Yatağına uzandığı sıra ancak fark edebilmişti, komodinin üzerindekileri. Selin’ in hazırladığı meyve suyu ve bir ufak bir not kağıdı.
‘Uzun süredir içmedin, lütfen sağlığın için kabul et’
Yazıyı okuduktan sonra onları endişelendirdiği için kendi kendine hayıflandı Ares. Onlara karşı her daim minnet duygusu ile hareket ediyordu. Tüm bu güçlü durma arzusu tamamen onlarında, eğilim göstermesi içindi.
Birkaç haftadır onu rahatsız eden ses yine oradaydı.
“Bu çatı altında ailenin bir parçası gibi hissederken, bunu bırakıp, soğuk ve karanlık evime gitmek beni rahatsız hissettiriyor. Tek ve uzun yaşamaktansa, bu ailenin bir parçası olarak kısa ve mutlu bir hayatı tercih ederim”
Beren dün gece rüyasında anne ve babasını gördüğü için yine evinden erken bir saatlerde ayrılıp, kabristana doğru yola koyulmuştu. Ayaklarının altında ezilen, kar sesi eşliğinde ilerlerken, çoğu zaman eğlenceli gelen bu durum, bu kez onu memnun etmemişti.
Bugün kendini diğer günlerden çok daha yorgun hissediyordu. Belki de sebebi, tüm gece uyuyamamasından kaynaklanıyordu. Bu durum sadece bugün için geçerli değildi aslında. Beren birkaç gündür, durgun ve fazla halsizdi.
Dalgınlığı işine de yansırken, onu imkansız bir duruma doğru sürükleyen hayata karşı savunmasızdı. Kabristanın girişinden adımını attığında, ağlama isteği yavaşça ele geçiriyordu onu. Tane tane süzüldüler yanaklarından, anne ve babasının mezar taşları karşısındaydı o an.
“Merhaba anne, merhaba baba” hıçkırıkları da, sözlerine eşlik etmişti.
“Ben birkaç gündür pek iyi değilim” bedenini taşımakta zorlanan bacakarına uyarak, annesinin mezarının mermerine oturdu.
“Sebebinin ne olduğunu bilmiyorum ama boğulacak gibiyim. Eksik hissediyorum kendimi” bir fısıltı gibi ulaşıyordu sesi dışarıya doğru. Başına saplanan o büyük ağrı, gözlerinin bile açık olmasına karşıydı sanki.
“Kalbim sıkışıyor sanki. Nefes almak öyle zor geliyor ki. Yanımda olmanıza ihtiyacım var, size sarılmaya çok ihtiyacım var” hıçkırıkları çoğaldığında olduğunu onları serbest bıraktı. Ağlayışı onun, baş ağrısını daha da körüklese de, kendini kontrol edemeden, öylece ağlıyordu.
Yalnız ve savunmasız biriydi. Yaşadığı bunca duyguları, yine yalnız başına bastırıp, normale dönmeye çalışıyordu. Ne şanslıdır aslında, kollarının arasına girebileceği bir arkadaşı olan insanoğlu…
“Hayatıma dahil olan birçok kişi var artık. Bunun için mutlu olmam gerek sanırım. Ama içimdeki boşluğu dolduramıyorum. Acımı bastıramıyorum. Yardım et bana, anne lütfen. Rüyalarıma gel ve bana her şeyin düzeleceğine söyle.
Onun bana bir gün sarılacağını, acımı dindireceğini söyle. O yanındayken, tüm hüznüm bir rafa kaldırılıyor sanki. Tıpkı sana sarıldığımda olduğu gibi baba” ağlaması yavaşladığında, sözlerini özenle seçiyordu. Ondan bahsetmek bile içinde bir şeyleri harekete geçiriyordu.
“Öyle güçlü görünüyor ki, yılanlar dolu bir kuyuya düşsem bile, hiçbir zarar görmeden gelip beni; kurtarabilir gibi. Sanki o, on iki görevinde üstesinden gelen; Herkül’ müş gibi.
O sizin onaylamayacağınız biri, hayatı karışık ve korkutucu. Ama yine de, yanında olmak istemekten kendimi alıkoyamıyorum. O yaralı bir adam, neden böyle bir yara sahip, onu bile bilmeden, o yarayı iyileştirmek istiyorum”
Artık ağlamıyor, ilgi ile Ares’den ailesine bahsediyordu Beren. Gözyaşları yavaşça kaybolmuş ve yüzünde buruk bir tebessüm vardı.
“Öyle birinin yanında olmama, karşı çıkacağınızı biliyorum. Ama dedim ya, kendime engel olamıyorum. O bana iyi geliyor, onunla karşılaştığım zaman, sadece gözlerine bakmak istiyorum. Onun tarafından sevilmek isterken, bunun ne kadar imkânsız olduğunu da biliyorum. Onun kalbi karanlıklar içinde ve ben oraya nasıl ulaşacağımı bilmiyorum” imkânsızlık kelimesi, hayatı boyunca iki kez yaralamıştı Beren’i.
Birinci; anne ve babasının yeniden onun yanında olmasının imkânsızlığı ve diğeri ise; Ares Karal’ ın kalbine ulaşmanın imkânsızlığıydı.
Anne ve babasına biraz olsa içini dökebildiği için kendini, daha iyi hissediyordu. Kabristandan ayrılıp, restorana doğru ilerleyen adımları sanki biraz daha hafiflemişti. Yorgundu ancak bir daha dirayetliydi. Bu konuyu kızlara açmayı hiçbir zaman düşünmedi Beren. Çekindiği içinde olabilirdi, duyguları hakkında konuşmaktan kaçındığı içinde olabilirdi.
Uzun bir yürümenin ardından, kabristan görüş açısına girdiğinde, biraz daha toparlanıp, onların herhangi bir şey anlaması için çaba gösterdi. Beril ve Nilay’ ın arabasını, restoranın önünde gördüğünde adımlarını daha da hızlandırdı.
İçeri girdiğinde, kimseyi göremedi ancak her daaim kahvaltı yaptıkları masada, kahvaltı hazırlığı olduğunu gördü. Mutfak olduklarını tahmin edip, adımları oraya doğru yöneldi. Kapıyı aralayıp, içeri ulaştığında, tahmininde haklıydı. Zira her biri burada bir şeyler hazırlıyordu ve yanlarında bir de; Meliha hanımda vardı.
“Günaydın, kolay gelsin” dışarı ulaşan ses tonu, hasarlı ve kırık çıkıyordu. Ve elbette bu fark edilemeyecek gibi değildi.
“Günaydın, Beren” onun sesi ile ona dönüp, anında yanıtladı Beril onu ve daha sonra diğerleri de aynı karşılığı verdi.
“Kızım bu gözlerinin hali ne? Gece hiç mi uyumadın?” Meliha hanım arkasını dönüp, onun gözleri ile karşılaştığı an, büyük bir endişeyle dolmuştu. Anne ve babasının hayatta olmadığını öğrendiğinden beri, ona daha da yakın olup, yanında olmak istiyordu.
“Bir sorun mu oldu Beren?” diğerleri de onun için endişelenirken, ilk soran Selin olmuştu.
“Şey, bir sorun yok” onun verdiği yanıtla birlikte, söylemek istemediğini anlamak, diğerleri için kolaydı. Onun hala böyle bir mesafe göstermesine anlam veremeseler de, durum onları hayli üzüyordu. Beren’ in hala onlara güvenmediğini düşünüyorlardı.
“Biraz konuşalım mı, güzel kızım?” bir anne edası ile ona yaklaşan Meliha hanımı geri çevirmek istememişti, Beren. Karşısında hayli yıpranmış gözlerle duran genç kızın ihtiyacı olanı az çok anlayabiliyordu Meliha Hanım. Yalnız başına bu hayata karşı mücadelenin, onu yıpratıyor olduğunu anlamak kolaydı, onun için.
Beren onu başı ile onayladığında, Meliha hanım onun koluna girerek, soyunma odasına ulaştılar. Birlikte yan yana, ikili koltuğa oturdular.
“Biz seninle yeni tanıştık, senin için bir yabancıyım hatta belki. İnsanlara kolay ısınan biri olmayabilirsin. Kızlarla da henüz yeteri kadar kaynaşmamışta olabilirsin” onun elini, ellerinin arasında aldı Meliha hanım, onunla temas kurup, onun güvenli bir ortamda olduğunu hissettirmek istedi.
“Ama hani derler ya; derdimi hiç tanımadığım birine anlatsam diye, bende senin için o yabancı kişi olamaz mıyım?” ondan gözlerini bir an olsun ayrılmadan konuştu Meliha hanım. Onu bu savunmasız görüntüsü onu, daha fazla üzüyordu.
“Şu sıralar anne ve babamın yanımda, olmasına çok daha fazla ihtiyaç duyuyorum” bunu birini söylüyor olmak Beren için gerçekten zor bir durumdu.
“Annem ile sohbet etmeye, babamın sarılmasına ihtiyacım var, Meliha teyze. İçimde bir boşluk var, ne yapsam dolmuyor. Kan kaybediyorum sanki ama yaramın nerede olduğunu bulamıyorum” onun tane tane süzülen gözyaşlarına bakıp, gözyaşlarına hâkim olmak, Meliha hanım için imkânsızdı. O an Meliha Hanım, bu genç kız ile oğlunun birlikte olmasını, sadece oğlunun hayatı için değil, bu genç kızında güvenli kollar arasında olmasını temenniği ettiği için de, istedi.
Beren bu güne kadar çok fazla arkadaşı olamadan hayatına devam etmişti. Anne ve babasının arkadaşlığı onun için her şeyden üstünde. Bu yüzden olmayan arkadaşlarının yokluğunu hiç hissetmemişti. Onun diğer insanlara karşı bir kalkanı vardı sanki. Bunu indirmesi de, onun için yapmakta zorlandığı bir durumdu.
Bir ortama kolay alışamayan biriydi. O sadece dinleyen ve yardımcı olan taraftı. Karşısındaki insana kendinden bahsetmekten neredeyse nefret ediyor da, denebilirdi. Bu yüzden içinde olduğu bu aileye alışması da, kolay olacak bir şey sayılmazdı.
“Hislerini anlayabiliyorum canım, çünkü ben de annemi küçük yaşlarımda kaybettim. Kötü bir hastalığın pençesine düşmüştü ve biz bunu, onu kaybetmeden beş ay önce öğrenmiştik” onun sözlerinin ardından, yaşlı gözleri ile kendiden olgun kadının yaşlarla dolu gözlerine baktı Beren.
“Onun yokluğu canımı çok yakmıştı. O beş ayı, sadece onunla geçirdim. Tüm her şeyden soyutlamış, onun odasın bir an olsun çıkmıyordum. Ama onu kaybettikten sonra büyük bir boşluğa düştüm. Kimseyi görmek, kimseyle konuşmak istemedim” Beren konuşurken, onun yüzünü kurulayışını izledi. Aynı durumu yaşamış olan bu kadın için kalbi hüzün dolarken, acısı hafiflesin diye ona sarılmak istemişti.
“Babamdan dahi uzak tuttum kendimi. Öyle bir sıkıntı, öyle bir çöküş yaşıyorum ki; adeta bir enkazdım. Sonra hayatıma ansızın biri girdi ve her şeyimi değiştirdi” ses tonu içini ısıttı o an Beren. Sanki bir mucizeden bahsediyor gibiydi.
“Mehmet amcan hayatıma girdiğinde, on sekizime yeni basmıştım. Öyle bir işledi ki kalbime, kaybolan ruhumu bana geri getirdi. Öyle bir sevdi ki, öyle ilgi gösterdi ki bana; annemin yokluğunu belki hiçbir zaman dolduramasa da, yanımda olup, duruma alışmamı kolaylaştırdı” ellerinin arasında olan Beren’ in elini sıktı Meliha hanım. Böyle bir durumu onun yaşayabileceğini ona göstermek istiyordu.
“Onu o kadar çok sevip, benimsedim ki; ona karşı çıkaran Allah’ a her daim şükrediyorum. Belki kimse anne ve babanın yerini dolduramaz. Ama bunun acısını hafifletip, elini tuttuğunda senin acını dindirebilecek biri elbet hayatına girecektir.
Sen çok ama çok güzelsin. Biri yüzün kadar da kalbinin güzelliğini görebilecektir. Yanında olup, acılarını hafifletecek biri için biraz daha sabretmelisin, güzel kızım. Acını senden alacak, anne ve babana duyduğun ihtiyacı bastıracak biri elbet olacak” onun elini bırakıp, saçlarına çıkardı elini, usul usul; onun saçlarını okşadı.
“Ayrıca artık hissettiğin kadar yalnız değilsin Beren. Annen yerine sohbet edebileceğin, babanın sarılmasının yerine sarılabileceğin birçok kardeşin var artık. Onların yerini tutmasalar da, onlar senin yanında olmak istiyorlar.
Bu dünya tek başınayken, korkunç bir yer. Bu yüzden birileri yanımızda olmalı. Bunun için yanında olmak isteyen o mutfakta ki beş kıza bir şans vermelisin. İnan bana daha iyi hissedeceksin”
“Onları kendi sıkıntılarım ile boğmak istemiyorum”
“Onlar seni aileden biri olarak görüyor kızım, insan kardeşinden sıkılır mı hiç?” onun bu söylediği bile Beren’ i memnun etmişti.
“Onlara güvenmediğim, ya da konuşmak istemediğim için değil. Sadece kelimeler bir türlü çıkmıyor ağzımdan dışarıya. Susmak daha kolay geliyor” onun sesine yansıyan burukluğu hisseden Meliha hanım bunu yok etmek istedi.
“İnan bana bir kez anlatmaya başlasan, çok daha iyi hissedeceksin. Çünkü karşında seni anlamaya çalışan ve tüm kalbi ile dinleyen kişiler olacak, karşında” kuşku duymadan dinliyordu Beren onu. Gözlerine bakıyor ve her sözüne inanıyordu.
“Şuan bile daha iyi hissediyorum. Yanımda olduğunuz için teşekkür ederim” kollarını açıp, ona sıkıca sarıldı Beren, bir annenin şefkatini, dört bir yanında hissedebiliyordu. Ve onun sarılmasına anında karşılık verdi Meliha hanım.
“Artık yalnız hissetmek zorunda değilsin Beren, biz sen müsaade ettikçe, hep yanın olacağız. Bunu aklından sakın çıkarma olur mu?”
“Elbette, çıkarmam” Beren’ in yanıtının ardından, birbirlerinden ayrıldılar.
Yaa sonunda bölüm geldi. 💜
YanıtlaSilçok güzel gidiyooorr💎💜
YanıtlaSilumarım bölümler daha hızlı geliir :)
YanıtlaSilÇok merak ediyorum ya fazladan bölümler gelse ne çok mutlu olurum bir bilseniz
YanıtlaSilayneeenn
Sil💜💜💜
YanıtlaSilYazaar seni de sıkmak istemiyoruz amaa o kadar güzel kiii 3 kez okuyorum sanırım bölümler daha çok gelse keşkeem
YanıtlaSilbölüm gelmemiş daha :((
YanıtlaSil😟😟😟
YanıtlaSil