Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 12. Bölüm



Güneşin yüzünü yeni yeni, göstermeye başladığı sırlar gözlerini araladı Beren. Belki yatağını yadırgadığından, belki de başkasının evi olduğundan, normalden önce uyanıyordu bu evde.

Kendine gelebilmek adına birkaç dakikası öyle uzanarak geçse de, ardından hissettiği tuvalet ihtiyacından ötürü, uzandığı yataktan, ayrılmıştı.

Odasından çıkıp, kattaki banyo da, tuvalet ihtiyacını gidermek için oraya yöneldiği sıra gürültü ile yere düşen bir cam sesi duydu Beren.

Sesin kaynağı yan tarafındaki odadandı. Merakına yenik düşerek, ufak adımlarla ulaştı kapıya. İçini saran endişesi ise kapı aralandığında, karşılaşacağı manzaradandı.

Kapının kulpunu indirip, kapıyı araladığında, içeri yavaşça süzüldü Beren. Fazla kasvetli olan bu oda, korkmasına sebep olacak bir his uyandırıyordu içinde.

Genelinde siyah rengin hakim olduğu bu oda, kara bir büyücünün yaşadığı bir yer gibiydi. Odayı aydınlatan sadece komodinin üzerindeki ufak bir abajurken, bir de büyük bir pencere kapının tam karşısındaydı.

Odada gezinen gözleri, sesin kaynağını bulmak için gezinirken, adımları da harekete geçmişti. Yatakta uyuyan bedeni uyandırmamak için ise büyük çaba sarf ediyordu.

Adımları yatağın, diğer yanını bulduğunda, sesin kaynağı nihayet gözlerinin önündeydi. Komodinin üzerinde duran cam su şişesi, yere düşüp, parampaça olmuştu.

Uykusunun en derin zamanlarında olan Ares, farkında olmadan, kolu; şişeye çarpıp, düşürmüştü. Yerdeki cam kırıklarında gözlerini gezdiren Beren, yerde birikip, cam kırıklarına karışan kırmızılığı fark etti.

Gözleri ile takip ettiğinde, yatakta uyuyan bedenin, sol avucundan kanın süzüldüğünü gördü. Yerdeki cam kırıkların dikkat ederek, yatağa yaklaştı. Telaşa kapılmıştı, cam şişeye çarpan bir el bu denli nasıl kanayabilir anlamaya çalışıyordu.

Ancak Ares’ in elini avucunun arasında alan Beren, avucundaki derin yarayı gördü. Midesinin harekete geçiren bir güç varken, tiksinti değilde, böyle bir yara sanki kendi avuç içinde gibi bir ürperti geçti üzerinden.

“Ne büyük bir yara böyle” diye geçti aklından. Yaraya bakamıyordu ancak gözlerini fark bir yöne çeviremiyordu da. “Nasıl oldu bu yara, elini böyle açıkta nasıl bırakır” gibi düşünceler aklını meşgul ederken, akan konu durdurmanın bir yolunu bulmak için ayaklanıp banyoya gitti.

Elinde bir havlu ile geri döndüğünde, tekrar eğilip, yaralı eli avuçlarının arasında aldı. Havluyu dikkatlice yaranın üzerine koyup, baskı yaptı.

Yarasına bastırdığı bu havlunun o an zarar verip, vermediğini düşünürken, kanın durmasını umut ediyordu.

Yarasının üzerindeki baskı canını yaktığında, aniden gözlerini araladı Ares. Karşısında kimin olduğunu, ya da neden burada olduğunu umursamadan karşısında, canını yakan bedenini iri elleri ile boynunu kavradı.

Gelen ani atak sayesinde Beren, tüm nefesinin birden elinden alındığını hissetti. İnce boynunu kavrayan bu el bir devin eli gibi, tüm kuvvetle sıkılıyor ve onu canından etmeye çalışıyordu sanki.

Gözlerinin odağı yerine gelip, Ares olayları kavramaya başladığında, elinin altında çırpınan bir bedenin; Beren olduğunu nihayet fark edebildi.

O saniye ondan elini ayırması hızla gerçekleşse de, Beren boğazından ayrılan elin varlığını hala hissediyordu sanki. Yatağında oturur konuma gelip, ona baktı Ares.

Birkaç saniye içerisinde gerçekleşen bu olay Beren’ e, sanki uzun uzun yaşanan bir olay gibi gelmişti. Öksürükleri doldu odaya, sanki hala nefes alamıyor gibiydi.

Kendi eli ile boynunu kavrayıp, sarsılarak öksürmeye devam ederken, Ares tüm bunları anlayamadığı gibi şaşkın gözlerle izliyordu.

Daha sonra biraz da olsa kendine geldiğinde, nefesini toplamaya çalışan bedenin kolunu tutup yatağına oturmasını sağladı. Karşısında çırpınan bedene yaptığı şey için kendine bir dolu ağır hakaretlerde bulundu.

Uyku ilacını içmek için kullandığı, komodinin üzerinde yarısı su dolu bardağı Beren’ e uzattı. Ona uzatılan bu yardım eli, onu bu hale koyan adama ait olsa da, bardağı kabul eden Beren; geri kalmış olan tüm suyu boğazından aşağı gönderdi.

Öksürükleri durmuş, hala boğazı acısa da, biraz daha sakinleşmişti Beren. Ares tüm bu zaman boyunca ondan gözlerini ayırmadan izlemişti, hareketlerini.

“Ne işin var burada?” duyduğu katı ses, ona hesap sorar gibiydi.

“Ses, ses için gelmiştim. Su şişesi, sen uyurken, düşüp kırılmış” sanki onun sorularını yanıtlamak zorunluymuş gibi haline aldırmadan, neden geldiğini açıklıyordu Beren. Eli ile yerdeki cam kırıklarını işaret ettiğinde, Ares’ in gözleri o an yerde yatan cam kırıklarına döndü; bunu o an fark etmişti.

“Sonra yarandan kanın yere sızdığını gördüm. Sadece yardım etmek istedim” hala konuşurken, zorlanıyor ve boğazını rahatlatamıyordu.

Ses tonuna karışan bir mahcubiyet duydu Ares. Gözleri yeniden onu bulduğunda, gözlerine çarpan; elinden onun boynuna bulaşan kendi kan lekelerini gördü.

Beren’ in elinde sıkı sıkıya tuttuğu havluyu, yavaşça elinden çekip aldığında, ayaklandı Ares.

“Bekle, burada” yanından uzaklaşmaya başladığında, Beren sanki o an uzun zaman sonra ilk kez nefes alabiliyordu. Dışarıya doğru derin bir nefes bıraktığında, hala boğazındaki yamayı hissedebiliyordu.

Az önce onu öldürmek üzere olan bir adam varken, Beren o adamın geri yanına gelmesini öylece bekledi. Beklediği beden kısa bir süre sonra yanına gelip, oturduğunda bundan nedensizce rahatsız olmadı Beren.

Ares, girdiği banyoda, elindeki havlunun kenarını ıslatıp, öyle dönmüştü odasına. Elini, Beren’ in çenesine götürdü. Onun başını kaldırmasını sağladığında bunu nazikçe yapmaya dikkat ediyordu Ares.

Onun boynunu kaldırmasının ardından, kan lekeleri ortaya çıkmış ve temizlemesini kolay hale getirmişti. Onun yaptığı her ne varsa öylece izin veriyordu Beren.

İtiraz etmek şöyle dursun, bunu aklından geçirmiyordu bile. Bunu farkında olmadan yapıyordu. Onun boğazını sıkıp, nefessiz bırakan bu adamın yardımını öyle kabul etmek istiyordu.

Onun tenine değer her elini hissettiğinde bunu tekrar tekrar yaşamak ister gibi bir his uyanıyordu içinde. Hızlanan kalbine ise sakin olmasını söyleyip, yanındaki bedenin fark etmemesini diliyordu.

Havlunun ıslak olan ucu ile kendi elinden bulaşan kan lekelerinin tamamını özenle temizliyordu Ares.

“Yaran, böyle bir yara nasıl oldu?” onun vereceği tepkiden çekinen Beren, yine sormadan edememişti. Aradan geçen birkaç saniyenin ardından onun sorusunu yanıtlamayacağını düşünmeye başlamıştı Beren ancak o sıra, Ares’ in sesini duydu.

“O sadece bir yara değil” onun boynunu temizlemeye devam ederken, bir yandan da sorusunu yanıtlıyordu.

“Bir ceza o. Bir şeylerden kaçmak için bir kanıt sadece” sanki kendi yarası hakkında değilde, başka biri için kuruyordu bu cümleleri.

Bu denli derin bir yara hakkında bu kadar umursamaz davranışları onu hayerete düşürmüştü. Sanki canı yanmıyor gibi, acıyı hissetmiyordu sanki.

Diğerlerinin nasıl eğlenceli olduğunu ve normal insanlardan farklı olmadıklarına kendi gözleri ile şahit oldu Beren. Ancak şuan yanında olduğu bu adam ona, arkadaşı Derya’ nın anlattığı ailenin ortasında olduğunu hatırlatıyordu.

Bu yaranın neden olduğunu ve nasıl olduğunu merak etse de, sormaktan kaçındı Beren. Zira yanıtlamayacağını bildiği gibi, bu yara hakkında konuşmak istediği için bile şaşkın sayılırdı.

Onun boynundaki, kendi elinden bulaşan kan lekelerini temizledi Ares. Ona gözlerini çevirdiğinde, gitmek gibi hareketlilik göstermemesini tuhaf karşıladı.

“Yaranın mikrop kapmaması için pansumana ihtiyacın var” tereddüt eden bir ses tonu doldu Ares kulaklarına. Onun gözlerine bakmak yerine, yere inmişti gözleri.

Onun pencereden sızan ay ışığının altındaki görüntüsüne baktı Ares. Ay ışığı ile kutsanıyor gibiydi. Bu karanlık gece de, bu cansız ışık altında bile eşsiz bir görüntüydü bu.

“Gerek yok” o an neye gerek olmadığını sormak üzereydi Beren. Böyle bir yaranın pansuman değil çok daha büyük bir tedaviye ihtiyacı varken, onun ufak bir pansumana gerek görmeyişine baka kaldı Beren.

Gözleri onu bulduğunda, ay ışığı altında bile kaybetmediği heybetli görüntüsü izledi. İnsan ona hak verebilirdi. Zira gerçekten dünya üzerinde hiçbir şeye ihtiyaç duymayan bir adam gibiydi.

“Eğer bir şey yapmazsan mikrop kapabilir, lütfen izin ver yardım edeyim” sanki dünya üzerindeki en önemli sorun buymuş gibi bir tını duydu Ares, onun sesinde.

Sanki tüm dünya bu yaranın nasıl iyileşmesi gerektiğine kafa yoruyordu. Eğer bir çözüm bulunamazsa bir çok can kaybı ile karşılaşacakmış gibiydi gösterdiği tavırda bunu sezdi Ares.

Ona itiraz etmek istemedi, dediğine uyup, komodinin çekmecesine eğildi. Çekmeceden pansuman için gerekli olanları çıkardığında, Beren’ e uzattı.

Beren, onun elindekileri kabul ettiği sıra, yüzünde hoş bir gülümseme belirdi. Memnun olmuştu, onun itiraz etmeden söylediğini yapmasından.

Elinde tuttuğu pansuman malzemelerine odaklanan bedenin öylece hareketlerini izledi Ares, gözleri arada onun yüzünde geziniyordu.

Ay ışığının yüzüne vuran bu cansız ışığı ile ödüllendiriliyordu sanki. Bölye bir güzelliğin bir insan için fazla olduğunu düşündü, o an Ares.

Kaç kızın güzelliği kaçılınmıştı, karşısındaki bedene bahşedilmek için? Bu koca kainat ona neden böyle bir ayrıcalık tanımıştı ona?

Sanki her bir ayrıntısı özenle yerleştirilmişti oraya. Sanki kusursuz bir eser yaratmak için var edilmiş gibiydi.

Eline temas eden bu zarif eller dahi içine işliyordu sanki. Bu onların birbirine kaçıncı temas edişiydi, kaç gündür tanışıyorlardı? Bu dokunuşlar, elinin sıcaklığı nasıl bu kadar tanıdık olabilirdi.

Beren pansumanı bitirdiğinde, Ares, iri ellerinin yanında zarifçe hareket eden ellerinden, ondan ayrıldığını gördü.

“Çok acıyor mu?” sözlerinin ardından parlak gözleri ile onun gözlerine baktı Beren. Başını iki yana sallayarak yanıtladı Ares onu.

Sana ne demesini göz önünde tutan Beren, bunu umursamadan yanıtlamıştı. Neden sorduğunu bilmiyordu ancak şöyle bir gerçek vardı ki; eğer onu başı ile onaylasaydı, gözlerinden aşağı süzülmek için hazırda bekleyen yaşlarını hissedebiliyordu.

İyi bir insan olduğuna yordu Beren. Karşısında, ona donuk bakışlar gönderen bu adama neden bu kadar ilgi gösterdiğini kendine sorduğunda, merhamet demişti. İyi bir insan olmanın getirdiği bir durum olarak adlandırdı şuan ki hislerini.

Peki, gerçekten bu yüzden miydi?

Onun titreyen sesini duyan Ares, nedenini sorgular gibiydi. Hatta sadece bunu değil, bu karşısında olan genç kızın, neden ona korku dolu gözler ile bakmadığını dahi sorguluyordu.

 

“Seni öyle birden uyandırdığım için üzgünüm. Rahatsız ettim, kusura bakma” yataktan kalkıp odadan çıkmak için acele etti Beren.

 

Bu odada daha fazla nefes almak sanki ona acı verecek gibi uzaklaştı odadan. Onun hızla odadan çıkışını izleyen Ares, buna bir anlam veremese de, istediği bir görüntüydü bu. Ardına bakmadan ondan kaçan başka biri de, bu genç kız olmalıydı.

_

Kendi kaldığı odaya geçen Beren, odanın ortasında kaldı öylece, eli kalbine gittiğinde, korktuğu için hızlı atıyor olmasına tuhaf karşılamadı.

Kendini sankileştirmeye çalışıyordu. Eli kalbinin üzerinde, nefesini düzene sokmak için gayret ediyordu.

Elinin altında hızla atan kalbine ‘artık korkma, artık ondan uzaktasın’ diyerek susturmaya çalışıyordu. Onun yakından gördüğü gözleri içine işlemişti sanki. Artık ondan uzak olmasına rağmen gözlerini hala görebiliyordu sanki.

Ondan ne bir teşekkür, ne de bir özür beklememişti. Onun insanlar ile arasının iyi olmadığını ve iletişim kurmaktan hoşlanmadığını artık anlayabiliyordu.

_

Gökyüzünden ayrılan her kar taneleri, teker teker, inmişti yeryüzüne. Biriken, kar taneleri artık her yeri beyaza bulamış ve hoş bir şehir görüntüsü sunuyordu.

Yatağında tekrar uzanan Beren, Ares ile aralarında geçen tüm o konuşmaları yeniden canlandırıyordu gözlerinin önünde. Onun her daim soluk benzi, donuk bakışları ve ne düşündüğü anlayamadığınız düz ifadesi hala gözlerinin önündeydi sanki.

Bedenini ele geçiren duygulara sadece korku dedi Beren. Zira bundan başka bir açıklamayı mümkün görmedi o an.

Evdekilerin uyandığını bildiren kapı sesleri kukalarına dolduğunda, yattığı yataktan kalktı. Üzerindeki Beril’ e ait olan kıyafetleri çıkarıp, odadaki pencerenin önünde dışarıyı seyretmeye başladı.

_

Ares hala aynı noktada, hiçbir değişim göstermeden oturuyordu orada. Az önce ona nazik elleri ile pansuman yapan kızın, boğazını sıkmıştı. Masum birinin kendi elleri ile canını yakmıştı.

O an farkına varması çok geç olsaydı, ya o kızı, tamamen nefessiz bıraksaydı. Masum bir beden kendi elleri altında can vermiş olsaydı.

Nasıl kalkardı Ares bunun altından. Nasıl devam ederdi yaşamaya. Bunun vicdan azabı ile günlerini geçirirdi. Kahretti onu bu yaptığı, sanki kendi nefessiz kalmış gibiydi.

Kalkıp, ılık bir duş aldığında, bunun ona biraz olsun iyi gelmesini diledi. Daha sonra odasına geçip, üzerini giyindi.

Aklında kol gezen şeylerden biraz olsun sıyrılmak istedi. Beren’ in yaptığı pansumanı açıp, yarasını yenilememek için bedeni ile savaş veriyordu sanki.

Beren’ i incitmişti, bunun için kendine bir ceza vermek istiyordu ancak yapılan yeni pansumanı bozmak istemedi.

Adımları aşağı katı bulduğunda, onu oyalayacak bir şeyin olabileceği, kütüphaneye girdi. İncittiği genç kızı daha fazla korkutmamak için o bu evden ayrılıncaya kadar bu odadaki tüm kitapları okumaya razı gibiydi o an.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...