Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 59. Bölüm

 


Ertesi gün, güneş gökyüzünde kendini, hiçbir acelesi olmadan gösteriyordu. O kıymeti ışınları ile beyaz bir örtü gibi şehri saran kar tanelerine, meydan okuyordu. Kimi, acele ile işine yetişmek için evinden ayrılıyordu. Kimi, okuluna geç kalmamak için otobüsünden peşinden koşarken, yeni bir günün, yeni kazançlar getirmesi için birçok esnaf dükkânlarının kepenklerini kaldırıyordu.

Malikâne güne ilk başlayanlardan biri de, Selin olmuş ve yeni gün için hazırlığı bittikten sonra odadan ayrılmıştı. Dudaklarının arasında bir melodi tutturmuşken, adımları mutfağa ilerlemişti. Onun ardından diğer çiftler de, artık günü karşılıyor ve hazırlıklarına başlamışlardı. Anıl, banyoda işleri bittikten sonra odasına geçip, üzerine ayna karşısında, son kez çekidüzen verdiği sıra telefona gelen bildirim sesini duymuştu. O an önemsememiş ve işine devam etmişken, yeniden bildirim sesini duymuştu. Ancak gelen birkaç bildirim sesi onu meraklandırmaya yetmiş ve komodinin olduğu tarafa ilerlediğinde, sesin sevgilisinin telefonundan geldiğini görmüştü. Hiçbir sakınca görmediği için telefona uzanıp eline almış ve bildirimin sebebi olan mesajları okumaya başlamıştı. Gönderenin Soner Tan diye kayıtlığı olduğunu gördüğünde, hiçte hoş karşılamamıştı. Zira bu ismi daha önce duymadığına emindi.

Merhaba Selin, ben Soner, uzun zaman oldu görüşmeyeli. Biliyorum fazlası ile hayırsız biriyim. Ama sen de bana geri dönmediğin için benim kadar hatalı sayılırsın. Okuduğu bu mesaj ile alnı kırışan Anıl’ın, bu adamın bu samimi mesajı göndermek için nereden cesaret aldığını düşünüyordu.

Numaramın dahi sen de kayıtlı olup, olmadığını bilmiyorum ama umarım beni unutmamışsındır canım. Her neyse, Selinciğim bugün seninle görüşmem gereken önemli bir mesele var. Lütfen en kısa sürede bir buluşma ayarlayalım…

Anıl okuduğunu bu mesajların ardından bir yıldırımı andıran bir hızlı odadan ayrılmış ve basamakları kısa sürede aşarak, mutfağa ulaşmıştı. Bu adamın kim olduğunu ve böyle konuşmak için nereden cesaret aldığını öğrenmek istiyordu. Kızgın adımları mutfağa ulaştığında, sevgilisinin kahvaltı hazırlığında olduğunu görmüştü. Adımları onun yanını buldu.

“Kim bu herif?” sevgilisinin beklenmedik öfkeli sesini duyan Selin, soğukkanlı biri olması nedeni ile hala sakin görünüyordu. İşini yarım bırakıp, onunla göz göze geldi. Öfkesi gözlerinden bile okunana sevgilisinin neden bu halde olduğunu anlayamadan, onun sözlerine dikkatini verdi.

“Anlamadım, hayatım. Kimi soruyorsun?”

“Ne diyor, bu herif Selin. Ne saçmalıyor, bu adam?” elinde sıkı sıkıya tuttuğu telefonu, hırsla tezgâha fırlattığında, şanslıydı ki, telefon kırılmamıştı. Selin, onun neye böyle kızdığını anlamak için öfkelenmeye başlasa da, telefonunu eline alıp, ekranını aydınlattı. Okuduğu mesajların ardından sabah sabah, maruz kaldığı bu şey için sevgilisine karşısı kızmaya başlamıştı.

“Okulda aynı sınıftaydık. Her zaman laubali biriydi. Onunla hiç sohbetim geçmedi de, denebilir. Neden böyle bir mesaj atmış anlamadım” Selin, sevgilisinin yüzüne bakıp, durumu sakince açıklarken, onun daha da öfkeye büründüğünü görebiliyordu.

“Nerden buluyor, bu samimiyeti o zaman!” Anıl’ ın öfkesini hiç çekinmeden ona gösterirken, Selin’ de ona karşı artık öfkelenmeye başlamıştı.

“Benimle bu ses tonunda konuşmaya devam ettiğin sürece, seninle konuşmaya devam etmeyeceğim” ses tonu hala son derece sakindi. Ve bu da, Anıl’ ın öfkesini daha da körüklüyordu. Bu onun için daha da dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Her ne kadar sakin görünüyor olsa da, sevgilisinin bu tavrı onu kırmış ve ona karşı ezici bir öfke duymuştu. Ancak bunu ona yansıtmayan Selin, dediği gibi yapmış ve onu görmezden gelerek, kahvaltı hazırlıklarına geri dönmüştü. Bu bu yaptığı Anıl’ ın öfkesini taşırmasına yetmişti. Elinin altında olan boş kâseyi alıp, tüm hırsı ile yere fırlattı.

“Beni çıldırtmaya mı, çalışıyorsun Selin? Öfkemden yerime duramıyorum, görmüyor musun?” dişlerinin arasından, tüm mutfağı dolduran sesi ile söylerken, Selin, beklemediği yere çarpan kâsesinin kırılma sesi ile korkmasına neden olmuştu. Gözleri yeniden sevgilisinin üzerindeydi.

Anıl’ ın şuan bu halde olmasının nedeni, sevgilisinden şüphelendiği için değildi. Selin’ de bunun farkındaydı. Onu sorgulamıyor ve ona hesap sormuyordu. Anıl sadece böyle bir adamın sevgilisinin hayatında ne işinin olduğunu anlam veremiyordu. Canım diye hitap eden, bu adamdan dolayı öfkelenmiş ve sevgilisinin böyle bir adama, neden hayatında yer verdiğini anlamlandıramıyordu. Tüm bu zaman boyunca Egemen, odasından ayrıldığı sıra kulağına dolan seslerin ardından adımları mutfağa yönlendirmişti. Merdivenlerin son basamağından indiği sıra kâsenin kırılan sesini duyduğunda, daha hızlı adımlarla mutfak kapısından girdi.

“Bu yaptığın ile senden korkup, konuşmaya mı, başlamalıyım?” Selin, sakin haline geri dönüp, onun yüzüne bakarken, bu sözlerin ardından Anıl’ ın daha da öfkeleneceğini bilen Egemen, onun kıymet verdiği sevgilisinin incitmemesi için ona doğru ilerlemeye başlamıştı.

“Selin!” onun haklı olduğunu kanıtlayan şey ise; Anıl’ ın dudaklarından sevgilisinin adı şiddetle çıkmış ve ona doğru ileri gitmek isterken, Egemen, onu yarı yolda durdurmuştu.

“Hey! Anıl kendine gel” elini onun göğsüne koyup, mutfağın köşesine doğru geri geri, gitmesini sağlamıştı.

“Ne yaptığını sanıyorsun sen, Anıl. Onun öfkesini içinde yaşadığını bilmiyor musun? Birazdan sinirden ağlamaya başlarsa, kahrından ölürsün biliyorsun, değil mi?” Egemen’ in fısıltılı sesinden duyduğu sözleri dinleyen Anıl’ ın gözleri, sevgilisine döndüğünde, onun yarım bıraktığı işine geri döndüğünü görmüştü.

Selin, ailede en sakin ve duyguları asla göstermeden yaşayan biriydi. Onu öfkelendirmek için ciddi şeyler gerekliydi. Gözyaşları asla kolay kolay düşmezdi. Ufak şeyler için asla tepki vermezdi. Eğer onun öfkelendirmeyi başaran varsa; bunu asla bağıra çağıra yapmaz, sessiz sedasız, gözyaşı dökerdi. Anıl, sevgilinin işine dönmüş haline bakarken, onun arada, yanaklarını kuruladığına şahit oldu. O an dilini ısırdı. Ona karşı kullandığı ses tonu ve sarf ettiği sözler için pişman olmuş ve hayıflanmıştı.

“Haklısın, ben…” sözleri öylece havada kalırken, adımları Egemen’ in yanından geçip, sevgilisinin yanına ilerlemişti. Onun yanında ulaştığında, onu nazikçe iki omuzundan kavrayıp, yüzüne bakmasını sağlamıştı.

“Az önce bir anda öfkeme kapılıp, saçmaladım. Eşek herifin tekiyim, özür dilerim güzel gözlüm” sevgilisinin narin yanağından süzülen birkaç damlayı eli ile kuruladı Anıl.

“Benim yüzümden ağlama” onun yanaklarını ıslatan her damla sanki onun kalbine ağırlık yapan bir külçe gibi düşüyordu.

 “Değersiz mesaj, seni nasıl bu hale getirdi, Anıl?” gözyaşları kurulandıkça yeniden o hiçbir halini yansıtmayan haline bürünüyordu.

“O aptalı arayacağım ve bu konuda,  burada kapanmış olacak tamam mı?” Selin, sevgilisine kesin bir dile ile söylediğinde, Anıl’ da onu da başı ile onaylamıştı.

Çift birbirlerine o kadar dalmıştı ki, mutfağa giren Nilay’ ı bile o an fark edememişlerdi. Ve yerdeki kırılmış kâsenin parçalarını toplayan Egemen’ in de, farkında değillerdi. Nilay mutfağa girdiği an yerdeki kırıkları toplayan Egemen’ i fark ettiğinden adımları da, onun yanını bulmuştu.

“Egemen, sen bırak, ben hallerim” onun yanına çökmüş ve kırıklardan o da, toplamaya başlamıştı.

“Hızlı olması için birlikte toplayalım, Nilay” bir an evvel olanları atlamak ve kaldıkları yerden devam etmek isteyen Egemen, elinden geldiğince bu işi hızlı halletmeye çalışıyordu. Yapılan tartışmanın bu kırılmış kâse ile yeniden olanları anımsayıp, mahcup olmaması için uğraşıyordu.

Selin, ona mesaj atan arkadaşını aramış ve mesaj atmasının nedenini sormuştu. Bir otelin yemek sorumluluğunu üstlenen Soner, birkaç kişinin açığını tek başına kapatabilecek olan Selin’ e bir iş teklifinde, bulunmuştu. Ancak gözleri, sevgilisinin gözlerine denk olan Selin, onun teklifi kabul edemeyeceğini bildirmişti. Anıl bunun sadece iş için bir görüşme olduğunu anlayıp, rahatlasa da, yine de, bu Soner denen adam birkaç yumruk atma isteği hala kaybolmamıştı. Sevgilisinin görüşmesi sona erdiğinde, onunla göz göze gelen Anıl, yaptığı aptallığından ona karşı mahcup hissediyordu.

“Ben gerçekten çok büyük bir eşeklik yaptım, güzel gözlüm. Seni deli gibi kıskandığımdan saçma sapan şeylere neden oldum. Affettiğini söyle ve bana gülümse ki, rahat nefes alayım”

“Kıskandığın zaman bunu beni kırmadan yap, lütfen” sert bir dil ile söylese de, yüzünde bir gülümseme vardı. Anıl onu başı ile onayladığında, onun da yüzünde bir gülümseme belirmişti. Başını iki yana salladığında; seninle ne yapacağım, diyen bir hali vardı.

Ares ve Beren çifti odalarından ayrıldığı sıra Can ve Beril çifti ile koridorda karılaşmıştı. El elle merdivenlere yönelen çift, Can’ ın sevgilisini sırtında taşıyor oluşuna şaşırmadan edememişti. Beren, sevgilisi ile önden indiği sıra arkaya dönüp, Beril ile göz göze geldiğinde, onların bu durumunu soran bir ifade ile baktığında, Beril’ de açıklama gereği duymuştu.

“Banyo ıslak olduğu için bileğimi burktum. Büyütülecek bir şey değil ama Can, yine de hassas davranıyor işte” Beril, kollarını sevgilisinin boynuna dolamış ve sözlerini sona erdirmişken onun bu itiraz eden sesi ile uğraşmaya başladığı sıra Ares ve Beren o an göz göze gelmişti. Birbirlerine gülümseyerek bakmıştı, çift. Aşk; iki kalp arasında, kutsal bir bağdır. İnsana, sorgusuz, hesapsız, cevapsız; neler neler yaptırır.

Kalbinde taşıdığı insan yalnızca kendine özeldir. Ne kimseye denk, ne de diğer gözlere meyillidir. Aklından onunla bir olur, her yolun ona çıkar. Her fikrinde, her düşüncende o vardır. Kalbin onun varlığını hissettiği için çarpar, ciğerlerin yalnızca onun kokusunu solumana muhtaçtır. Ya ağladığında, ondan güç alarak, durulursun ya da ağlamana en büyük sebebin o olur. Kalbini fethetmiş olan bedene sinek konsa, elinde dalı saatlerce sallayıp, sinekleri kovaladığın; en memnun insan oluverirsin.

Ufak bir yarası bile büyük ameliyatın eseriymiş gibi hassas davranırsın. Gerçek sevgi kalpten gelir, ne kadar büyük olduğunu bilirsin. Sevginin büyüklüğünden sen bile korkar ama yine gün güne sevmekten bir an bile vazgeçmezsin. Gönül bağı öyle kutsaldır ki, saf sevgiden başka hiçbir şey bulunmaz içinde.

 İnsanoğlu her an, her şekilde hata yapar. Eğer kalbinde, gerçek sevgi ile baktığın kişiye de, hata yaptıysan; her gözlerine baktığında bunun mahcubiyetini yaşar, durursun. Eğer yapan o olursa; affetmek için hep bir bahane ararsın. Kendine sorarsın; bu yaptığı, onu kaybetmeme değer mi? Güçlü itiraz dolu bir ses; bunun ne önemi var deyip, durur. Her ne olursa olsun; onun ettiği her duaya âmin dersin…

Çiftler teker teker mutfaktan içeri girdiğinde, Ares’ in gözleri, mutfaktan olan bedenlerin üzerinde dolaşmaya başlamıştı. Anıl ve Selin, sessiz konuşması ve Nilay ile Egemen’ in yerden bir şey alıp, onları gördükleri sıra kalkmaları Ares’ in şüphesini çekmişti. Ancak buna pek önem vermediği için sormayı da, şuan için pek uygun görmemişti. Ares’ in Can, Anıl ve Cenk’ e verdiği ceza hala devam ettiğinden kahvaltının geri onlar hazırlamaya koyulmuştu. Ancak Selin, her şeyi hazır ettiğinden onlara sadece tezgâhın üzerinde olan tabakları, masaya taşımak kalmıştı. Daha sonra ise aile bireyleri, kahvaltıya başlamıştı.

“Egemen, kardeşim, sen dün Ares ile bir şeyler mi, konuşacağım; diyordun?” Can elinde tuttuğu ekmeğinden küçük bir parçayı ağzına atmadan önce kinayeli bir ses ile söylediğinde, Egemen ve Mert, boğazlarındaki lokmayı, zorlanarak yutmuşlardı. O an, Can ve Anıl’ da göz göze geldiğinde, Anıl bu cesurca ortaya atılan kardeşine; hapı yuttun, sen diye bakıyordu. Egemen’ i aleni köşe sıkıştırmışken, Egemen, bunun bedelini fazla fazla sorardı. Masadaki tüm ilgi Egemen’ e dönmüş ve onun söyleyeceklerinin ardından Ares’ in yanıtını merak ile bekliyorlardı.

“Evet, ben; şey diyecektim” boğazı kuruduğundan tabağının yanında duran çay bardağına uzanıp, bir yurdum almış ve sıcak sıvının konuşmasına yardım olasını ummuştu.

“Ares, biz Mert ile konuştuk. Sıraya göre olacağını söylediğin için bizden sonra Mert ve Nilay’ ın düğün sırası olacak. Bu yüzden bizde, senin için uygunsa; düğünlerimizi birlikte yapmak istiyoruz” daha önce Ares ve Beren çifti malikânede vakit geçirdiği gün aile bireyleri de, restoranda bu konuyu da, konuşmuştu.

“Bu konuda fikrimi sormanızdan memnuniyet duydum. Ama bu sizin özel gününüz. Bunun kararını yalnızca siz vermelisiniz. Eğer düğünleriniz birlikte olacaksa, bu keyfimizi ikiye katlar sadece” Egemen, rahat bir nefes verirken, masada olan diğerlerinin de, yüzünde, bir gülümseme belirmişti.

“O zaman biz de, Can ve Cenk ile birlikte düğünümüzü yapalım. İkili düğün çok klişe artık üçlü düğün pek duyulmamış. Hem farkımız olur, böylece” Anıl’ ın sözleri ile herkesin gözleri ona dönmüş ve garipseyerek ona bakmaya başlamışlardı.

“Pardon kardeşim ama o özel günümü, seninle paylaşmak istediğimi de, nereden çıkardın?” ona itiraz ettiği sıra pekte hoş bir gözle bakmayan Can, saçma bulduğu bu düşüncesini reddederken, hiçte zorlanmıyordu.

“Hiç işte. Belki biz o gün, tüm ilginin kendi üzerimizde olmasını istiyoruz” Cenk’ de, Can’ a katıldığında, Anıl’ ın bozulmuş ifadesi gün gibi ortadaydı. Masada olan diğerleri ise onların bu komik hallerine tanık olup, eğlenen bir ifade ile izliyorlardı. Bu üçlü, ne zaman böyle kendi aralarında çekişmeye başlasa, diğerleri bunu keyifle izlemeden edemiyordu. Onların daha fazla aile sıcaklığını hissettiriyordu.

“Ne yani, istemiyor musunuz?” sesinde kırılmış bir tını vardı ki, bunu gerçek olduğunu her biri o an, anlamıştı.

“Hayır, biz öyle demek istemedik. Fikrimizi sormadın ya, hani onun için kardeşim” Can, durumu toparlamak için kıvrandığı sıra elinden gelen tüm gayreti gösteriyordu.

“Sen, bizi yanlış anladın kardeşim. Can’ ın dediği gibi önce bize bir danışsaydın” Cenk’ in sözlerinin ardından, karşısında ezilip, büzülen kardeşlerinin halleri karşısında, daha fazla dayanamayan Anıl, güçlü bir kahkaha atmıştı. Can’ ın yüz ifadesi, Cenk’ in ses tonu onu fazlası ile keyiflendirmişti.

“Ya, siz be-“ sözlerini bölen kendi kahkahasıydı. Şiddetli gülüşü nedeni ile ağrımaya başlayan karnın üzerine elini koymuş ve kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Onun bu halinin karşısında, Can ve Cenk göz göze gelmiş ve söyledikleri şeyin ne kadar komik olabileceğini düşünüyorlardı. Daha sonra ise kendini toparlamış olan Anıl, bir şeyler söylemeye koyulmuştu.

“Söylerken, ciddiyi değildim. Öylesine söyledim zaten ya” gülmesinin arasında sözlerini doğru düzgün onlara ulaştırmıştı. Can ise kendilerine şaka yapma zahmetine girmiş olan kardeşine karşılık gözlerini devirmeden edememişti.

“Ya, dalga mı, geç-“ Cenk’ in Anıl’ a karşı sesli çıkışının ardından Egemen artık bu üç kafadarın durması gerektiğini düşünmüştü.

“Böyle bir konuda bile saçmalamayı başarabiliyorsunuz gençler, bravo” onun sözlerinin ardından üç kafadar da, artık durmaları gerektiğini anlamış ve kahvaltıları ile ilgilenmeye başlamışlardı.

“Sizden bu konuda tek ricam var. Her düğün, malikânede olacak” kimsenin böyle bir şeye itiraz etmek gibi bir gayesi olmadığı gibi dışarı bir düğünde, hayal etmemişti.

“Elbette” herkesin adına Egemen, onu yanıtlamış ve kahvaltıları sessizlik içinde devam etmişti. Şuan için kızların önceliği düğünlerden önce olacak olan; yarın akşam ki yemeğin detaylarıydı. Ne giymeli, saçları nasıl olmalı ve en önemlisi nasıl bir restoran seçmelilerdi…

Kahvaltının ardından erkekler şirkete gitmek için ayaklanmış ve portmantonun önüne geçmişlerdi. Kızlar ise o sıra çıkmadan önce kahvaltı masasını toplamaya koyulmuştu. Beren, aklına gelen şey ile birlikte henüz evden çıkmamış olan sevgilisinin yanına ulaşmıştı.

“Ares” kardeşlerinin yanında, üzerine giydiği paltosunun yakasını düzelten sevgilisine seslendiğinde, onunla göz göze gelmişti. Ares daha sonra sevgilisinin yanına ulaşmış ve ne söyleyeceğini merak eden bir ifade ile onun yüzüne bakmaya başlamıştı.

“Sana söylemeyi unuttum. Ben bugün; okuldan sonra kabristana uğrayacağım. Restorana öğleden sonra geçmiş olurum” kabristandan bahsettiği sıra sevgilisinin yüzünde geçen gerilimi fark edebiliyordu Beren.

“Seni, rahatsız eden, bir şeyler mi, var?” yine ailesine sığınmak isteyeceği, hangi hislere sahip olduğunu,  anlamaya çalışıyordu Ares, onun yüzüne bakarken. Ares’ in eli sevgilisinin yanağına çıktığında, arkasında kalan kardeşlerini onun heybetli omuzlarından dolayı, bir şey göremiyordu. Orada durup, çifti izlemek isteyen üç kafadarı, dışarı çıkarmak için zorlayan Egemen ve Mert’in de gözleri, çifte kaymadan edemiyordu.

“Hayır, öyle değil. Bu sadece ziyaret, uzun zaman oldu. Onları ihmal ediyormuşum gibi hissediyorum” Beren elini, yanağında olan sevgilisinin elinin üzerine koydu. Gözleri ise sevgilisinin paltosunun yaka kısmında geziniyordu.

“Anladım. Eğer istersen, okuldan seni şirkete getirsinler. Kabristana birlikte gidelim. Hem böylece öğle yemeğini de, birlikte yemiş oluruz”

“Gerçekten mi?” başını kaldırıp, anında sevgilisi ile göz göz geldi Beren. Ares, sevgilisinin gözlerinde ışıl ışıl, parlayan yıldızların bile gücünün yetmeyeceği parlaklık görmüştü. Yüzünde keyifli bir gülümseme ile onu başı ile onaylamıştı.

“Tamam, öyle yapalım” karşısındaki güzelleri güzeli sevgilisinin, kardeşlerinin de arkasında olduğunu hesaba katarak alnına, bir öpücük bahşetmişti Ares.

“Kendine, dikkat et güzelim”

“Sen de, Ares” sevgilisinin sözlerinin ardından arkasını dönen Ares, diğerlerinin dışarı çıkmış olduğunu gördüğünde, yüzünde bir memnuniyet belirmişti. Daha sonra o da diğerlerine katılmış ve arabalarına yerleşen bireyler, evden ayrılıp, şirkete doğru yola koyulmuşlardı.


Yorumlar

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...