Ertesi gün, güneş gökyüzünde kendini, hiçbir
acelesi olmadan gösteriyordu. O kıymeti ışınları ile beyaz bir örtü gibi şehri
saran kar tanelerine, meydan okuyordu. Kimi, acele ile işine yetişmek için
evinden ayrılıyordu. Kimi, okuluna geç kalmamak için otobüsünden peşinden
koşarken, yeni bir günün, yeni kazançlar getirmesi için birçok esnaf
dükkânlarının kepenklerini kaldırıyordu.
Malikâne güne ilk başlayanlardan biri de, Selin
olmuş ve yeni gün için hazırlığı bittikten sonra odadan ayrılmıştı. Dudaklarının
arasında bir melodi tutturmuşken, adımları mutfağa ilerlemişti. Onun ardından
diğer çiftler de, artık günü karşılıyor ve hazırlıklarına başlamışlardı. Anıl,
banyoda işleri bittikten sonra odasına geçip, üzerine ayna karşısında, son kez
çekidüzen verdiği sıra telefona gelen bildirim sesini duymuştu. O an
önemsememiş ve işine devam etmişken, yeniden bildirim sesini duymuştu. Ancak
gelen birkaç bildirim sesi onu meraklandırmaya yetmiş ve komodinin olduğu
tarafa ilerlediğinde, sesin sevgilisinin telefonundan geldiğini görmüştü.
Hiçbir sakınca görmediği için telefona uzanıp eline almış ve bildirimin sebebi
olan mesajları okumaya başlamıştı. Gönderenin Soner Tan diye kayıtlığı olduğunu
gördüğünde, hiçte hoş karşılamamıştı. Zira bu ismi daha önce duymadığına
emindi.
Merhaba
Selin, ben Soner, uzun zaman oldu görüşmeyeli. Biliyorum fazlası ile hayırsız
biriyim. Ama sen de bana geri dönmediğin için benim kadar hatalı sayılırsın. Okuduğu bu mesaj ile
alnı kırışan Anıl’ın, bu adamın bu samimi mesajı göndermek için nereden cesaret
aldığını düşünüyordu.
Numaramın
dahi sen de kayıtlı olup, olmadığını bilmiyorum ama umarım beni unutmamışsındır
canım. Her neyse, Selinciğim bugün seninle görüşmem gereken önemli bir mesele
var. Lütfen en kısa sürede bir buluşma ayarlayalım…
Anıl okuduğunu bu mesajların ardından bir
yıldırımı andıran bir hızlı odadan ayrılmış ve basamakları kısa sürede aşarak,
mutfağa ulaşmıştı. Bu adamın kim olduğunu ve böyle konuşmak için nereden
cesaret aldığını öğrenmek istiyordu. Kızgın adımları mutfağa ulaştığında,
sevgilisinin kahvaltı hazırlığında olduğunu görmüştü. Adımları onun yanını
buldu.
“Kim bu herif?” sevgilisinin beklenmedik öfkeli
sesini duyan Selin, soğukkanlı biri olması nedeni ile hala sakin görünüyordu.
İşini yarım bırakıp, onunla göz göze geldi. Öfkesi gözlerinden bile okunana
sevgilisinin neden bu halde olduğunu anlayamadan, onun sözlerine dikkatini
verdi.
“Anlamadım, hayatım. Kimi soruyorsun?”
“Ne diyor, bu herif Selin. Ne saçmalıyor, bu adam?”
elinde sıkı sıkıya tuttuğu telefonu, hırsla tezgâha fırlattığında, şanslıydı
ki, telefon kırılmamıştı. Selin, onun neye böyle kızdığını anlamak için
öfkelenmeye başlasa da, telefonunu eline alıp, ekranını aydınlattı. Okuduğu
mesajların ardından sabah sabah, maruz kaldığı bu şey için sevgilisine karşısı
kızmaya başlamıştı.
“Okulda aynı sınıftaydık. Her zaman laubali
biriydi. Onunla hiç sohbetim geçmedi de, denebilir. Neden böyle bir mesaj atmış
anlamadım” Selin, sevgilisinin yüzüne bakıp, durumu sakince açıklarken, onun
daha da öfkeye büründüğünü görebiliyordu.
“Nerden buluyor, bu samimiyeti o zaman!” Anıl’ ın
öfkesini hiç çekinmeden ona gösterirken, Selin’ de ona karşı artık öfkelenmeye
başlamıştı.
“Benimle bu ses tonunda konuşmaya devam ettiğin
sürece, seninle konuşmaya devam etmeyeceğim” ses tonu hala son derece sakindi.
Ve bu da, Anıl’ ın öfkesini daha da körüklüyordu. Bu onun için daha da
dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Her ne kadar sakin görünüyor olsa da,
sevgilisinin bu tavrı onu kırmış ve ona karşı ezici bir öfke duymuştu. Ancak
bunu ona yansıtmayan Selin, dediği gibi yapmış ve onu görmezden gelerek,
kahvaltı hazırlıklarına geri dönmüştü. Bu bu yaptığı Anıl’ ın öfkesini
taşırmasına yetmişti. Elinin altında olan boş kâseyi alıp, tüm hırsı ile yere
fırlattı.
“Beni çıldırtmaya mı, çalışıyorsun Selin? Öfkemden
yerime duramıyorum, görmüyor musun?” dişlerinin arasından, tüm mutfağı dolduran
sesi ile söylerken, Selin, beklemediği yere çarpan kâsesinin kırılma sesi ile
korkmasına neden olmuştu. Gözleri yeniden sevgilisinin üzerindeydi.
Anıl’ ın şuan bu halde olmasının nedeni,
sevgilisinden şüphelendiği için değildi. Selin’ de bunun farkındaydı. Onu
sorgulamıyor ve ona hesap sormuyordu. Anıl sadece böyle bir adamın sevgilisinin
hayatında ne işinin olduğunu anlam veremiyordu. Canım diye hitap eden, bu
adamdan dolayı öfkelenmiş ve sevgilisinin böyle bir adama, neden hayatında yer
verdiğini anlamlandıramıyordu. Tüm bu zaman boyunca Egemen, odasından ayrıldığı
sıra kulağına dolan seslerin ardından adımları mutfağa yönlendirmişti.
Merdivenlerin son basamağından indiği sıra kâsenin kırılan sesini duyduğunda,
daha hızlı adımlarla mutfak kapısından girdi.
“Bu yaptığın ile senden korkup, konuşmaya mı,
başlamalıyım?” Selin, sakin haline geri dönüp, onun yüzüne bakarken, bu
sözlerin ardından Anıl’ ın daha da öfkeleneceğini bilen Egemen, onun kıymet
verdiği sevgilisinin incitmemesi için ona doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Selin!” onun haklı olduğunu kanıtlayan şey ise;
Anıl’ ın dudaklarından sevgilisinin adı şiddetle çıkmış ve ona doğru ileri
gitmek isterken, Egemen, onu yarı yolda durdurmuştu.
“Hey! Anıl kendine gel” elini onun göğsüne koyup,
mutfağın köşesine doğru geri geri, gitmesini sağlamıştı.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen, Anıl. Onun öfkesini
içinde yaşadığını bilmiyor musun? Birazdan sinirden ağlamaya başlarsa,
kahrından ölürsün biliyorsun, değil mi?” Egemen’ in fısıltılı sesinden duyduğu
sözleri dinleyen Anıl’ ın gözleri, sevgilisine döndüğünde, onun yarım bıraktığı
işine geri döndüğünü görmüştü.
Selin, ailede en sakin ve duyguları asla
göstermeden yaşayan biriydi. Onu öfkelendirmek için ciddi şeyler gerekliydi.
Gözyaşları asla kolay kolay düşmezdi. Ufak şeyler için asla tepki vermezdi.
Eğer onun öfkelendirmeyi başaran varsa; bunu asla bağıra çağıra yapmaz, sessiz
sedasız, gözyaşı dökerdi. Anıl, sevgilinin işine dönmüş haline bakarken, onun
arada, yanaklarını kuruladığına şahit oldu. O an dilini ısırdı. Ona karşı
kullandığı ses tonu ve sarf ettiği sözler için pişman olmuş ve hayıflanmıştı.
“Haklısın, ben…” sözleri öylece havada kalırken,
adımları Egemen’ in yanından geçip, sevgilisinin yanına ilerlemişti. Onun
yanında ulaştığında, onu nazikçe iki omuzundan kavrayıp, yüzüne bakmasını
sağlamıştı.
“Az önce bir anda öfkeme kapılıp, saçmaladım. Eşek
herifin tekiyim, özür dilerim güzel gözlüm” sevgilisinin narin yanağından
süzülen birkaç damlayı eli ile kuruladı Anıl.
“Benim yüzümden ağlama” onun yanaklarını ıslatan
her damla sanki onun kalbine ağırlık yapan bir külçe gibi düşüyordu.
“Değersiz
mesaj, seni nasıl bu hale getirdi, Anıl?” gözyaşları kurulandıkça yeniden o
hiçbir halini yansıtmayan haline bürünüyordu.
“O aptalı arayacağım ve bu konuda, burada kapanmış olacak tamam mı?” Selin,
sevgilisine kesin bir dile ile söylediğinde, Anıl’ da onu da başı ile
onaylamıştı.
Çift birbirlerine o kadar dalmıştı ki, mutfağa
giren Nilay’ ı bile o an fark edememişlerdi. Ve yerdeki kırılmış kâsenin
parçalarını toplayan Egemen’ in de, farkında değillerdi. Nilay mutfağa girdiği
an yerdeki kırıkları toplayan Egemen’ i fark ettiğinden adımları da, onun
yanını bulmuştu.
“Egemen, sen bırak, ben hallerim” onun yanına
çökmüş ve kırıklardan o da, toplamaya başlamıştı.
“Hızlı olması için birlikte toplayalım, Nilay” bir
an evvel olanları atlamak ve kaldıkları yerden devam etmek isteyen Egemen, elinden
geldiğince bu işi hızlı halletmeye çalışıyordu. Yapılan tartışmanın bu kırılmış
kâse ile yeniden olanları anımsayıp, mahcup olmaması için uğraşıyordu.
Selin, ona mesaj atan arkadaşını aramış ve mesaj
atmasının nedenini sormuştu. Bir otelin yemek sorumluluğunu üstlenen Soner,
birkaç kişinin açığını tek başına kapatabilecek olan Selin’ e bir iş
teklifinde, bulunmuştu. Ancak gözleri, sevgilisinin gözlerine denk olan Selin,
onun teklifi kabul edemeyeceğini bildirmişti. Anıl bunun sadece iş için bir
görüşme olduğunu anlayıp, rahatlasa da, yine de, bu Soner denen adam birkaç
yumruk atma isteği hala kaybolmamıştı. Sevgilisinin görüşmesi sona erdiğinde,
onunla göz göze gelen Anıl, yaptığı aptallığından ona karşı mahcup
hissediyordu.
“Ben gerçekten çok büyük bir eşeklik yaptım, güzel
gözlüm. Seni deli gibi kıskandığımdan saçma sapan şeylere neden oldum.
Affettiğini söyle ve bana gülümse ki, rahat nefes alayım”
“Kıskandığın zaman bunu beni kırmadan yap, lütfen”
sert bir dil ile söylese de, yüzünde bir gülümseme vardı. Anıl onu başı ile
onayladığında, onun da yüzünde bir gülümseme belirmişti. Başını iki yana
salladığında; seninle ne yapacağım,
diyen bir hali vardı.
Ares ve Beren çifti odalarından ayrıldığı sıra Can
ve Beril çifti ile koridorda karılaşmıştı. El elle merdivenlere yönelen çift,
Can’ ın sevgilisini sırtında taşıyor oluşuna şaşırmadan edememişti. Beren,
sevgilisi ile önden indiği sıra arkaya dönüp, Beril ile göz göze geldiğinde,
onların bu durumunu soran bir ifade ile baktığında, Beril’ de açıklama gereği
duymuştu.
“Banyo ıslak olduğu için bileğimi burktum.
Büyütülecek bir şey değil ama Can, yine de hassas davranıyor işte” Beril,
kollarını sevgilisinin boynuna dolamış ve sözlerini sona erdirmişken onun bu
itiraz eden sesi ile uğraşmaya başladığı sıra Ares ve Beren o an göz göze
gelmişti. Birbirlerine gülümseyerek bakmıştı, çift. Aşk; iki kalp arasında,
kutsal bir bağdır. İnsana, sorgusuz, hesapsız, cevapsız; neler neler yaptırır.
Kalbinde taşıdığı insan yalnızca kendine özeldir.
Ne kimseye denk, ne de diğer gözlere meyillidir. Aklından onunla bir olur, her
yolun ona çıkar. Her fikrinde, her düşüncende o vardır. Kalbin onun varlığını
hissettiği için çarpar, ciğerlerin yalnızca onun kokusunu solumana muhtaçtır.
Ya ağladığında, ondan güç alarak, durulursun ya da ağlamana en büyük sebebin o
olur. Kalbini fethetmiş olan bedene sinek konsa, elinde dalı saatlerce
sallayıp, sinekleri kovaladığın; en memnun insan oluverirsin.
Ufak bir yarası bile büyük ameliyatın eseriymiş
gibi hassas davranırsın. Gerçek sevgi kalpten gelir, ne kadar büyük olduğunu
bilirsin. Sevginin büyüklüğünden sen bile korkar ama yine gün güne sevmekten
bir an bile vazgeçmezsin. Gönül bağı öyle kutsaldır ki, saf sevgiden başka
hiçbir şey bulunmaz içinde.
İnsanoğlu
her an, her şekilde hata yapar. Eğer kalbinde, gerçek sevgi ile baktığın kişiye
de, hata yaptıysan; her gözlerine baktığında bunun mahcubiyetini yaşar,
durursun. Eğer yapan o olursa; affetmek için hep bir bahane ararsın. Kendine
sorarsın; bu yaptığı, onu kaybetmeme
değer mi? Güçlü itiraz dolu bir ses; bunun ne önemi var deyip, durur. Her
ne olursa olsun; onun ettiği her duaya
âmin dersin…
Çiftler teker teker mutfaktan içeri girdiğinde,
Ares’ in gözleri, mutfaktan olan bedenlerin üzerinde dolaşmaya başlamıştı. Anıl
ve Selin, sessiz konuşması ve Nilay ile Egemen’ in yerden bir şey alıp, onları
gördükleri sıra kalkmaları Ares’ in şüphesini çekmişti. Ancak buna pek önem
vermediği için sormayı da, şuan için pek uygun görmemişti. Ares’ in Can, Anıl
ve Cenk’ e verdiği ceza hala devam ettiğinden kahvaltının geri onlar
hazırlamaya koyulmuştu. Ancak Selin, her şeyi hazır ettiğinden onlara sadece
tezgâhın üzerinde olan tabakları, masaya taşımak kalmıştı. Daha sonra ise aile
bireyleri, kahvaltıya başlamıştı.
“Egemen, kardeşim, sen dün Ares ile bir şeyler mi,
konuşacağım; diyordun?” Can elinde tuttuğu ekmeğinden küçük bir parçayı ağzına
atmadan önce kinayeli bir ses ile söylediğinde, Egemen ve Mert, boğazlarındaki
lokmayı, zorlanarak yutmuşlardı. O an, Can ve Anıl’ da göz göze geldiğinde,
Anıl bu cesurca ortaya atılan kardeşine;
hapı yuttun, sen diye bakıyordu. Egemen’ i aleni köşe sıkıştırmışken,
Egemen, bunun bedelini fazla fazla sorardı. Masadaki tüm ilgi Egemen’ e dönmüş
ve onun söyleyeceklerinin ardından Ares’ in yanıtını merak ile bekliyorlardı.
“Evet, ben; şey diyecektim” boğazı kuruduğundan
tabağının yanında duran çay bardağına uzanıp, bir yurdum almış ve sıcak sıvının
konuşmasına yardım olasını ummuştu.
“Ares, biz Mert ile konuştuk. Sıraya göre olacağını
söylediğin için bizden sonra Mert ve Nilay’ ın düğün sırası olacak. Bu yüzden
bizde, senin için uygunsa; düğünlerimizi birlikte yapmak istiyoruz” daha önce
Ares ve Beren çifti malikânede vakit geçirdiği gün aile bireyleri de,
restoranda bu konuyu da, konuşmuştu.
“Bu konuda fikrimi sormanızdan memnuniyet duydum.
Ama bu sizin özel gününüz. Bunun kararını yalnızca siz vermelisiniz. Eğer
düğünleriniz birlikte olacaksa, bu keyfimizi ikiye katlar sadece” Egemen, rahat
bir nefes verirken, masada olan diğerlerinin de, yüzünde, bir gülümseme
belirmişti.
“O zaman biz de, Can ve Cenk ile birlikte
düğünümüzü yapalım. İkili düğün çok klişe artık üçlü düğün pek duyulmamış. Hem
farkımız olur, böylece” Anıl’ ın sözleri ile herkesin gözleri ona dönmüş ve
garipseyerek ona bakmaya başlamışlardı.
“Pardon kardeşim ama o özel günümü, seninle
paylaşmak istediğimi de, nereden çıkardın?” ona itiraz ettiği sıra pekte hoş
bir gözle bakmayan Can, saçma bulduğu bu düşüncesini reddederken, hiçte
zorlanmıyordu.
“Hiç işte. Belki biz o gün, tüm ilginin kendi
üzerimizde olmasını istiyoruz” Cenk’ de, Can’ a katıldığında, Anıl’ ın bozulmuş
ifadesi gün gibi ortadaydı. Masada olan diğerleri ise onların bu komik hallerine
tanık olup, eğlenen bir ifade ile izliyorlardı. Bu üçlü, ne zaman böyle kendi aralarında
çekişmeye başlasa, diğerleri bunu keyifle izlemeden edemiyordu. Onların daha
fazla aile sıcaklığını hissettiriyordu.
“Ne yani, istemiyor musunuz?” sesinde kırılmış bir
tını vardı ki, bunu gerçek olduğunu her biri o an, anlamıştı.
“Hayır, biz öyle demek istemedik. Fikrimizi
sormadın ya, hani onun için kardeşim” Can, durumu toparlamak için kıvrandığı
sıra elinden gelen tüm gayreti gösteriyordu.
“Sen, bizi yanlış anladın kardeşim. Can’ ın dediği
gibi önce bize bir danışsaydın” Cenk’ in sözlerinin ardından, karşısında
ezilip, büzülen kardeşlerinin halleri karşısında, daha fazla dayanamayan Anıl,
güçlü bir kahkaha atmıştı. Can’ ın yüz ifadesi, Cenk’ in ses tonu onu fazlası
ile keyiflendirmişti.
“Ya, siz be-“ sözlerini bölen kendi kahkahasıydı. Şiddetli
gülüşü nedeni ile ağrımaya başlayan karnın üzerine elini koymuş ve kendini
sakinleştirmeye çalışıyordu. Onun bu halinin karşısında, Can ve Cenk göz göze
gelmiş ve söyledikleri şeyin ne kadar komik olabileceğini düşünüyorlardı. Daha
sonra ise kendini toparlamış olan Anıl, bir şeyler söylemeye koyulmuştu.
“Söylerken, ciddiyi değildim. Öylesine söyledim
zaten ya” gülmesinin arasında sözlerini doğru düzgün onlara ulaştırmıştı. Can
ise kendilerine şaka yapma zahmetine girmiş olan kardeşine karşılık gözlerini
devirmeden edememişti.
“Ya, dalga mı, geç-“ Cenk’ in Anıl’ a karşı sesli
çıkışının ardından Egemen artık bu üç kafadarın durması gerektiğini düşünmüştü.
“Böyle bir konuda bile saçmalamayı başarabiliyorsunuz
gençler, bravo” onun sözlerinin ardından üç kafadar da, artık durmaları
gerektiğini anlamış ve kahvaltıları ile ilgilenmeye başlamışlardı.
“Sizden bu konuda tek ricam var. Her düğün,
malikânede olacak” kimsenin böyle bir şeye itiraz etmek gibi bir gayesi
olmadığı gibi dışarı bir düğünde, hayal etmemişti.
“Elbette” herkesin adına Egemen, onu yanıtlamış ve
kahvaltıları sessizlik içinde devam etmişti. Şuan için kızların önceliği
düğünlerden önce olacak olan; yarın akşam ki yemeğin detaylarıydı. Ne giymeli,
saçları nasıl olmalı ve en önemlisi nasıl bir restoran seçmelilerdi…
Kahvaltının ardından erkekler şirkete gitmek için
ayaklanmış ve portmantonun önüne geçmişlerdi. Kızlar ise o sıra çıkmadan önce
kahvaltı masasını toplamaya koyulmuştu. Beren, aklına gelen şey ile birlikte
henüz evden çıkmamış olan sevgilisinin yanına ulaşmıştı.
“Ares” kardeşlerinin yanında, üzerine giydiği
paltosunun yakasını düzelten sevgilisine seslendiğinde, onunla göz göze
gelmişti. Ares daha sonra sevgilisinin yanına ulaşmış ve ne söyleyeceğini merak
eden bir ifade ile onun yüzüne bakmaya başlamıştı.
“Sana söylemeyi unuttum. Ben bugün; okuldan sonra
kabristana uğrayacağım. Restorana öğleden sonra geçmiş olurum” kabristandan
bahsettiği sıra sevgilisinin yüzünde geçen gerilimi fark edebiliyordu Beren.
“Seni, rahatsız eden, bir şeyler mi, var?” yine
ailesine sığınmak isteyeceği, hangi hislere sahip olduğunu, anlamaya çalışıyordu Ares, onun yüzüne
bakarken. Ares’ in eli sevgilisinin yanağına çıktığında, arkasında kalan
kardeşlerini onun heybetli omuzlarından dolayı, bir şey göremiyordu. Orada durup,
çifti izlemek isteyen üç kafadarı, dışarı çıkarmak için zorlayan Egemen ve
Mert’in de gözleri, çifte kaymadan edemiyordu.
“Hayır, öyle değil. Bu sadece ziyaret, uzun zaman
oldu. Onları ihmal ediyormuşum gibi hissediyorum” Beren elini, yanağında olan sevgilisinin
elinin üzerine koydu. Gözleri ise sevgilisinin paltosunun yaka kısmında
geziniyordu.
“Anladım. Eğer istersen, okuldan seni şirkete
getirsinler. Kabristana birlikte gidelim. Hem böylece öğle yemeğini de,
birlikte yemiş oluruz”
“Gerçekten mi?” başını kaldırıp, anında sevgilisi
ile göz göz geldi Beren. Ares, sevgilisinin gözlerinde ışıl ışıl, parlayan
yıldızların bile gücünün yetmeyeceği parlaklık görmüştü. Yüzünde keyifli bir
gülümseme ile onu başı ile onaylamıştı.
“Tamam, öyle yapalım” karşısındaki güzelleri güzeli
sevgilisinin, kardeşlerinin de arkasında olduğunu hesaba katarak alnına, bir
öpücük bahşetmişti Ares.
“Kendine, dikkat et güzelim”
“Sen de, Ares” sevgilisinin sözlerinin ardından
arkasını dönen Ares, diğerlerinin dışarı çıkmış olduğunu gördüğünde, yüzünde
bir memnuniyet belirmişti. Daha sonra o da diğerlerine katılmış ve arabalarına
yerleşen bireyler, evden ayrılıp, şirkete doğru yola koyulmuşlardı.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil