Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi 50. Bölüm

 


Kızlar akşam yemeğinin hazırlığına başlamış ve Beren’ in durumunu biraz olsun atlatıp, işlerine odaklanmışlardı. Çağla ve Beril, masada oturmuş ve Selin, Nilay ve İdil’ in yemek hazırlıklarını öylece izliyorlardı. Mutfaktaki konuşulan konular, hazırlanan akşam yemeği hakkındaydı.

“Selin, tavuğun sosunu tamamladın mı?” önünde, altını kısık ateşte tuttuğu ocağın üzerine çorba tenceresi ile onu elindeki kepçe ile devamlı karıştıran İdil, bir yandan da ana yemeğin hazırlığını izliyordu.

“Evet, şimdi sosu ile iyice demlenmesi için biraz beklemeye bırakıyorum”

“Hadi ya, bende sana geçen gün söylediğim baharatı buldum; onu deneyelim, diyecektim. Ama aklımdan çıkmış” yeterince kaynamış olan çorbanın altını kapatıp, içindeki tahta kaşığı birkaç kez tencerenin kenarına vurarak silkeledi. Daha sonra ise kaşığı, ocağın yanına; tezgâhın üzerine bırakmıştı.

“Ya, İdil koyma kaşığı öyle. Tezgâhı kirletiyorsun” salata hazırlamakla meşgul olan Nilay, onun yaptığı bu hareketin ardından anında uyarmıştı.

“Söz, işim bittiğinde iyice temizleyeceğim” deiye söylediği sıra ona hoş bir gülümseme ile bakmıştı. Ardından ise adımları Selin’ in yanına ulaşıp, elinde ki işi izlemeye başladı.

“Bu sefer defne yaprağının kokusunu alamadım. Sosuna eklemedin mi?” gözleri sosa bulanmış tavuğun üzerinde gezinirken, hala kokusunu almaya çalışıyordu.

“Yeni bir şeyler mi deniyorsun yoksa?”

“Evet, bu kez farklılık olsun istedim. Fesleğen, biberiye ve az birazda zencefil ekledim. Zeytinyağı ile harmanladıktan sonra zahterden de çok az miktar içine kattım. Kokusu bile muhteşem oldu” onu dinleyen kızların karşısında, bir yandan da işine devam ederek, sözlerini sürdürüyordu Selin.

“Okuduğum yazıda; mercanköşk baharatını bulamadığımız takdirde, nane veya zahter kullanılması uygun görünüyordu. Bu iyi bir tesadüf oldu”

“Hatırladım şimdi, bahsettiğin baharat oydu değil mi, mercanköşk? Ben de daha önce hiç denemedim. Açıkçası denemek çok isterdim” Selin, tavuğu artık dinlemeye bıraktığı sıra ellerinin kirini yıkamak için lavaboya yöneldi.

“Çorbanın durumu ne?” ellerini yıkayıp daha sonra üzerindeki önlüğün önünde asılı duran havlu ile ellerini kuruluyordu Selin, İdil’ e çorbayı sorduğu sıra.

“Tamamen, hazır”

“Çorbanın terbiyesi, yumurta ile olmayacaktı, unutmadın değil mi?” Selin bir hayli tavuğun harcı ile meşgul olurken, arkadaşının hazırladığı çorbaya pekte ilgi gösterememişti. Bu yüzden daha önce uyardığı için onun bunu aklında bulundurmuş olmasını umuyordu.

“Ah! Tamamen unuttum. Ama biliyorsun ya, bu tarife bunu kullanmak çok yakışıyor” çorbaya başladığı sıra aklında olan bu konu daha sonra tamamen kaybolmuş ve çorbanın daha lezzetli olması için uygun terbiye ile onu tamamlamıştı.

“Haklısın ama Beril, Egemen ve Beren yumurta ile terbiye edilmiş çorbaları içerken, hayli zorlanıyorlar” daha önce yumurta ile terbiye edilmiş çorbayı içemeyen üçlünün çorba kâseleri öylece dolu kalmıştı. Bu yüzden Selin, elinden geldiği kadar herkesin keyif aldığı yemekler yapmaya gayret ediyordu.

“İnan bana tamamen aklımdan çıktı. Eğer istersen, onlar için ayrı bir çorba hazırlayabilirim” unutkanlığı için kendi kendi hayıflanan İdil, mahcubiyetle sormuştu, kardeşine.

“Tamam, sorun etme. Bu kez böyle olsun” Selin, sözlerinin ardından fırın tepsisinde dinlendirdiği, sosa bulanmış olan tavukları daha önce ısınması için çalışır halde bıraktığı fırına koyup, uygun bir derece pişmesi için içine yerleştirdi.

“Biraz daha bu yemek şeflerinin, aşçılık muhabbetlerine maruz kalırsam; beşamel soslu, fırında makarna kusacağım” Beril, artık sıkıldığı bu muhabbetten kurtulma ümidi ile onlara bakıyordu. Sandalyesine geriye yaslanmış ve herkes gibi oda sarı ışığı ile çalışır halde olan fırına bakıyordu.

“Hey! O benim en sevdiğim yemeklerden biri ya, onu bu işe karıştırma” kendi de, en az Beril kadar bu konuşmalardan sıkılmış olsa da, sevdiği yemeğin hakkında konuşturmayacak kadar onurlu bir harekette bulunmuştu. Beril ise onun sözlerinin ardından ona karşı omzunu silkip, pekte umursamamıştı.

Zilin sesi malikâne duvarları arasında duyulduğu sıra erkeklerin gelmesi zamanından önce olduğu için bir şaşkınlık dalgası geçmişti. Pencereye yakın olanlar gözleri ile dışarıyı kontrol ettiğinde, bahçeye park edilmiş arabalar ile gelenlerin sevgililerinin olduğunu anlamıştı.

“Normal zamandan daha erken değil mi?” Beril, sorduğu sıra onunla aynı fikirde olan kızlar da, onu başı ile onayladı.

“Beren’i okuldan sen aldın. Biz öğle saatleri yağan karın yoğunluğunu bahane ederek, erkenden evdeydik. Bir de Cenk geldiğinde, senin halini fark etmiş olması; sence de fazla dikkat çekmedik mi?” sözlerinin ardından üzerine taktığı mutfak önlüğünün bağını çözüp, boynundan çıkarmıştı.

“Nilay, sen gelenleri karşıla, Çağla sen de, Beren’ in aşağıya gelmesini söyle” kardeşleri ile göz teması halindeyken, sakin bir tavırla söyledi Selin. Kızlar onu başları ile onaylayıp, onun dediğini yapmak üzere harekete geçmişti. Gelen erkekleri karşılayan Nilay, yüzündeki gergin hatları yumuşatmak adına yüzüne bir gülümseme yerleştirmiş ve sakin görünmeyi umut ediyordu. Kapıyı aralamış ve gelenler ile karşılaşmıştı.

“Hoş geldiniz” yüzündeki gülümsemenin samimi bir görünme uymasına dikkat ederek, onları içeri buyur etmiş ve geçmeleri için kapıyı aralıklı bırakmıştı.

“Diğerlerine, salona gelmelerini söyle” Ares’ in katı bir tavırla söylediği bu sözleri duyan Nilay, gözlerini birkaç saniyeliğine örtmüştü. Öğrenmiş miydi, belki sadece şüphelendiği için çağırıyordu; kavgası başladı aklında. Ares’ in gözleri ile denk geldiğinde, rahat nefes alamadı. Onu başı ile onaylayıp, onun salona doğru ilerleyişini izledi. Daha sonra erkeklerde onu takip ettiği sıra sevgilisi ile göz göze gelmiş ancak onun yüzündeki ifadeden bir şeyleri anlamış olmalarına ihtimal verdi. Her biri salona ulaştığında, kendi de hızlı adımları ile yeniden mutfağa ulaştı.

“Ares, bizi salonda bekliyor” telaşla söylediği sıra kızlarında aynı telaşa ortak olduğunu gördü.

“Öğrenmiş olamaz değil mi?” İdil’ in sözleri ile her biri buna olumlu yaklaşmıştı.

“Öğrenmiş olsa, bu kadar sakin olmaz” diyen Selin ile rahat bir nefes bıraktılar.

“Bence de, Selin haklı. Bugün dikkat çektik o yüzden çağırıyor. Hadi, yanlarına gidip, onları daha fazla bekletmeyelim” her biri Beril’ i onayladığı sıra mutfaktan çıkıp, adımlarını salona doğru ilerletmişlerdi. Tereddüt eden adımlarla birlikte salona giren kızlar, diğerleri koltuklarda yerlerini almışken, Ares’ in ayakta beklediğini gördü. Beril ve Nilay’ ın gözleri, o an Selin’ e dönmüş ve yardım istiyorlardı. Sonunda adımları durmuş ve ayakta onları bekleyen Ares’ in önüne dizilmişlerdi.

“Beril, daha önce Beren’ i okula hiç bıraktın mı?” elleri cebinde olan Ares, sert bir ses tonu ile sorarken, kızlar daha geriliyordu. Beril, onun sorunu başını iki yana sallayarak yanıtladı.

“Yani daha önce gitmediğin ve nerede olduğunu bilmediğin okula gidip, Beren’ e sürpriz yapmak istedin, öyle mi?” Ares’ in bu sorusuna verebilecek herhangi bir yanıtı. Bahane ya da bir yalan kesinlikle Ares’ in karşısında söz konusu bile olamazdı. Zira Ares bunu onlara karşı hiç yapmamışken, onun güvenine en ufak gölge düşürmekten bile hicap duyuyorlardı. Ve o an Beril’ de buna bağlı kaldı.

“İnsanların soğuk havadan kaçıp, sıcak bir şeyler içerek içini ısıtmak isteyeceği bir zaman, siz eve gelmeyi tercih ettiniz” kızlarla tek tek göz teması kuran Ares, onların halinden çoktan bir şeyler olduğunu anlamış ve kendi istekleri ile dile getirmeleri için bekliyorlardı.

“Neler olduğunu anlatın bakalım. Çağla ve Beren nerede?” tüm bu zaman içinde Çağla ise Beren’ i aşağıya inmesi için ikna etmekle meşguldü.

“Beren, hadi ama ya”

“Ya, gelmek istemiyorum Çağla, ders çalışıyor dersin. Hem bak yalanda değil, benim ders çalışmam lazım” yatağın ortasında, bağdaş kurmuş hali ile onu ikna etmeye çalışan kardeşine bir hayli zorluk çıkarmakla uğraşıyordu.

“Gelmediğinde, sonuç değişmiş mi, olacak Beren?” Çağla, yatakta oturan bedenin başında beklerken, ellerini belinin iki yanına koymuş ve gelmesi için onca sözü ortaya döküyordu.

“Beni böyle görmesinin nasıl bir sonuç getireceğinden korkuyorum. Öğrenmesini istemiyorum. Bana söylenen o sözleri, onunda öğrenmesini hiç istemiyorum, Çağla” onun sözlerinin ardından haline üzülen Çağla, yatağa oturmuş ve onun ellerine uzanmıştı.

“Eğer birileri çıkıp, hesap sormazsa; o kız ve onunla aynı zihniyeti paylaşanlar, hiç utanmadan, sıkılmadan işlerini yaparak günün keyfini çıkarırlar” sözlerinin ardından tekrar ayaklandı.

“Hadi gel. Bırak canın ne kadar yanıyorsa, Ares’ de o kadarını görsün. Görsün ki, bunun hesabını sorup kendini dokunulmaz sanan zihniyetler, dünyayı bir de baş aşağı görsünler” el mahkûm olarak, yataktan kalktı Beren. İki genç kızda yol boyunca konuşmamayı seçmiş ve adımları salona doğru ilerlemişti. Salon kapısına ulaşan kızlar daha sonra Ares’ in sözleri ile öylece kalmıştı.

“Neler olduğunu anlatın bakalım. Çağla ve Beren nerede?” Çağla yanındaki kardeşinin gerginliği fark ettiğinde, elini sırtına koyup, onu cesaretlendirmek istemişti. Adımları yeniden başladığında, yavaş yavaş kapıdan içeriye girdi, ikili. Beren o an gördüğü manzara ile büyük bir korkuya kapıldı. Kızlar öylece ayakta dururken, tam karşısında Ares onlara hesap sorar gibiydi.

Ares’ in bir şeylerden şüpheye düşmesi, bu duruma maruz kalmak demekti. Kızların kendi için düştüğü bu durum için hayıflandı Beren. Olanlardan sonra Ares’ in karşısında durması gereken kendiydi. Ares, neler olduğunu ona böyle katı bir ifade ile bakarak sormalıydı. Zira bu durumu Ares’den gizlemek isteyen ta kendisiydi. 

İçeriye doğru ilerlediği sıra onu ilk fark eden Anıl ile göz göze, ondan sonra Can ile karşılaşmıştı. Bir filmin dehşet sahnesine tanık oluyorlardı sanki. Onların ifadelerinden korktu Beren ardından da, gözlerini onlardan kaçırdı hemen.

Adımlarını sevgilisinin yanına yönlendiren Beren, başını kaldırmış ve yüzünün görünmesini sağlamıştı. Sonunda ise adımları durduğunda, sevgilisinin tam karşısında geldiğinde, onunla göz göze geldi Beren. Nefes almanın hiçbir önemi olmadan onun tepkilerini izledi. Sevgilisinin gözlerinin odağı yarasına doğru ilerlemişti. Ares bir süre gözlerini yaranın üzerinde gezdirdi.

Beren onun derin nefesler alıp, verdiğini fark etti. Gözlerinin içinde bir meşale yandı sanki. Bu yaraya sebep olan her kimse, onu bu meşale ateşi ile diri diri yakmak istiyordu sanki. Yüzündeki derinin bile sinirden titrediğine şahit oldu Beren.

“Nasıl?” dişlerinin arasından söylediği ile fısıltı ile çıktı sesi.

“Nasıl oldu bu?” daha da büyüdü sesi, gözlerinin önündeki, sevgilisinin yanağını lekeleyen yarayı gördüğü her saniye daha da büyüyordu öfkesi.

“Okulda, bir kız ile tartıştım” her ne olacaksa olup bitsin istiyordu Beren. Odanın sıcaklığı hiç değişmiyor olmasına karşın Beren’ in bedenini titremesini şiddetle sürdürüyordu. Sözlerinin ardından Beren sevgilisinin yüzünün, öfke ile karardığında şahit oldu.

Dün sabah ilaç getirmek için habersiz adamın boğazını sıktığı zamanki gibi bir ifade yerleşti yüzüne. Bundan korkmuştu, Beren. İnsanlarında ondan neden korktuğu şimdi çok daha iyi anlıyordu. Bir bakış ile kaç kalbe korku salma kudreti vardı? Yapılan her türlü şeye bedel ödetmek isteyen Ares, bu kez bunun için nasıl bir hesap soracağı konusunda endişeye düştü.

“Ama benim hatamdı. Bu yara ben düştüğüm için oldu” bir şeyleri toparlayabilmeye ve sevgilisinin fırtınasını dindirmeye çabalıyordu. Ancak çoktan kara bulutlar şehri sarmış ve yıldırımlar ile kaç ormanı cayır cayır yakmaya başlamıştı.

“Kim?” gür sesi salonda büyük yankı bulduğunda, bununla birlikte birçok kızda, yerinden sıçramıştı. Beren, sevgilisinin bu korkunç yüzünden gözlerini yere çevirdi. Sessiz kalmasının bir şeyleri değiştirmesini umuyordu. Fakat bunu Ares’ de kabul ediyor muydu ki?

“Kim?” yeniden koca sesi çınladı duyanların kulaklarında, Ares sakinleşmeyecekti. Durulmayacak ve birçok felaket yine Beren yüzünden yaşanacaktı. Bundan korktu Beren, bunun için bacakları titredi. Öfkeli gözleri sevgilisinin yüzünden ayrılmamışken, onun kolunu kavradı Ares. Onu biraz daha kendine yaklaştıran Ares’ in gözlerinde gördüğü alevlerden dolayı, yanmaktan, kül olmaktan korktu.

“Sana, kim olduğunu sordum”

“Ares” sıkıca tutan sevgilisinin elinden kolunu kurtarmaya çalışan Beren’ in bir hayli canı yanıyorken, Ares’ in o an bunu idrak edemediğini biliyordu. Beren’ in susması ise Ares’ in öfkesini her geçen saniye daha büyük odunlara maruz kalan bir alev gibi körüklendikçe körükleniyordu.

“Cevap ver!” Ares’ in o an gözlerinin gördüğü sevgilisinin yüzü değildi. Kolunu tuttuğu ve tüm öfkesi ile haykırdığı kişi sevgilisi değildi, o an. Beren onun ağzından adını hiç böyle duymamıştı. Ses tonun bu haline daha önce hiç şahit olmamıştı. Yanakları ıslandı, yavaş ve hüzün dolu taneler yanaklarından acele etmeden iniyordu. Böyle bir ortamda, böyle herkesin olduğu bir ortamda nasıl duyduğu o ağır ithamları dile getirebilirdi?

“Ares biraz sakin-“ Egemen’ in başlayan sözleri Ares’ in öfkeli gözlerinin hedefi olduğu sıra yarım kalırken, Beren’ de o an dikkati dağılan sevgilisinin elinden hızla kolunu kurtararak, koşar adım salonu terk etti.

“Ares” Selin’ in sesini duyduğunda, Beren’ in ardından bakan Ares, gözlerini ona çevirmişti.

“Öfke ile bunu kimin yaptığını sormadan önce Beren’ in bu gün yaşadığı şeyi atlatmasın yardım etmelisin. Bu kantinde yapılan basit bir sıra kavgası değil, ya da ön sıraya oturmanın derdine düşen birilerinin tartışması kesinlikle değil” onu sessizce dinleyen Ares’den cesaret alan Selin, sözlerine devam etti.

“Bu olay Beren’ i oldukça yıpratmış. Bence önce bununla ilgilenmelisin. Şuan Beren’ in senin öfkene değil, şefkatine ihtiyacı var Ares” onun sözlerinin ardından adımları birbirini kovalayarak salondan ayrıldı Ares.

Hızlı adımları sayesinde, sevgilisi ile paylaştığı odanın önüne ulaşan Ares, Selin’ in sözlerinin üzerindeki etkisini hissediyordu. Yüzünde gördüğü yaranın hesabını sormadan önce yarayı iyileştirmesi gerektiğini yeni yeni fark ediyordu. Öfkesi daha da azalıyor ve daha mantıklı düşünebiliyordu. Kapıyı yavaşça araladığında, içeri girmiş ve gözleri yatakta oturan bedeni görmüştü.

Yüzündeki yaranın yanında onun daha çok kalbinin ağrıdığını hissediyordu. Bunu yapan her kimse hesap vermek için biraz daha bekleyebilir, dedi içinden. Adımları yatağa yaklaşmış ve sevgilisinin yanına oturmuştu. Birbirine eziyet eden sevgilisinin ellerini, kendi avuçları arasına alıp dudaklarına yaklaştırdı ve üzerine ufak bir öpücük bahşetti.

Yarasını perdeleyen saçlarını yüzünden geriye çektiği sıra Ares sevgilisinin saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmıştı. Gözleri ile bir kez daha baktı, o yaraya. Bedeninde onlarca yara izi ile hayatını geçiren bu adam, sevgilisinin yanağındaki bu yara izi ile içi parçalanmıştı. Dudaklarını yavaşça üzerinde gezdirdiğinde, bir kuş tüyünün tene değmesinin verdiği hissiyat için çabalıyordu.

“Bu sana ne yaşattılar, güzelim?” Beren, sözlerine başladığında, olan her şeyi tek tek sevgilisine anlatmış ve onunda olanların tamamını öğrenmesini sağlamıştı. Ares, sevgilisinin o güzel sesinden dinlediği bu iğrenç şeylerin ardından yeniden öfke ile bir fırtına estirmemek için büyük bir mücadele verdi. Sakince nefes almış ve sakince nefes vermişti. Beren’ in sözleri bitmiş ve Ares yine sakince onun yüzüne bakmıştı.

“Sana tek bir soru soracağım” gözleri ile denk geldi Beren sevgilisinin. Onun yüzüne merakla bakıyordu.

“Bu sözlerin ardından nasıl hissettin?”Ares, sorusunun ardından soğuk ellerinin arasında olan narin ellerin sıcaklığı ile ısınan elini, onun yanağına dayadı ve usul usul sevgilisinin yanağını sevdi.

“Küçük düşürülmüştüm. Savunmasızdım sanki onca göz bana dönükken, çıplak gibiydim. Çok iğrenç bir durum Ares” gözlerinden akan yaşları yanaklarını kirlettiğinde, Ares onun başını göğsüne yaslamış ve ona sıkıca sarılmıştı. Sevgilisini bu hale getiren her kimse, aynı duruma düşmesini sağlayacaktı. Sevgilisinin ıslanan yanaklarının hesabını kendi gözyaşları ile verecekti.

Ares inşaları, nasıl teselli edeceğini bilmiyordu. Yüzlerinde nasıl gülümsemeye sebep olunur, kalbini biraz olsun nasıl ısıtabilir, bilmiyordu. Hangi sözler ile sevgilisinin daha iyi hissetmesini sağlayabilirdi. Onun ağrıyan kalbini nasıl iyileştirebilir, bilmiyordu. Sevgilisinin o eşsiz gülümsemesini yeniden kazanmak için ne yapmalıydı bilmiyordu.

“Her an yanında olmayı dilerdim güzelim. Sana karşı gönderilen tek kötü bakış için bile hesap sorabilirdim, o zaman. Sana karşı tek kötü söz edenin bile canına okurdum. Ama sen bugün bu haldeyken, ben yanında değildim”

“Ares” sevgilisinin göğsüne yaslanmış olan başını kaldırdı Beren ve onunla göz göze geldi. Onun güzel yüzünün iki avucunun arasına alan Ares, onun yıldızlara bile gölge düşüren ışıltılı gözlerine yakından baktı.

“Narin yanağını lekeleyen bu yara, benim canımı yakıyor güzelim. Gözlerini kaplayan bu ifade, bana nefes aldırmıyor. Seni koruyamamış olmak beni parça parça ediyor Beren. Önce önemle bile seni koruyamadım”

“Ares, böyle düşünme” yanağında yaslanmış olan sevgilisinin elinin üzerine, ellerini dayadı Beren.

“İnsanlar acımasız yaratıklardır, güzelim. İçlerinde öyleleri vardır ki, hiçbir çıkarı, hiçbir amacı yokken, karşısındaki acı vermekten memnun olur. Eğer onlara ne kadar acı çektiğini gösterirsen, üzerine gelmekten geri durmazlar. Acılar içinde kıvranan bedenin ile eğlenir, yüzünü kaplayan ifadenden haz duyarlar” kendi yaşadıklarından tecrübe ettiğini dile getiriyordu Ares.

“Kendi doğru bildiklerin var Beren, kendi hayatında, önemli olan hislerin var. Yaşantın yalnızca senin için, buna yanlış gelen her ne varsa, buna karşı gelmekten geri durma. Aldığın darbelerin seni kolayca savurmasına müsaade etme. Düşmanlarına karşı asla gardını düşürme. Hayat çok acımasız Beren ve ben her an yanında değilim. Seni böyle kolayca incitmelerine izin verme güzelim” Ares, alnını sevgilisinin alnına dayadığında, onun dışarı bıraktığı nefesini içine çekiyordu.

“Seni dünya üzerindeki her şeyden koruyacağım. Canını yakan her ne varsa, ne kadar geç olursa olsun, mutlaka hesabını soracağım. Ama döktüğün bu gözyaşlarını gördükçe, ne kadar çekseler de hafif kalır gibi geliyor” onun iyileşmesi ve iyi hissetmesi için çabalıyordu Ares.

“Aklıselim bir insan olarak kalmam için lütfen seni incitmelerine sakız izin verme güzelim” sevgilisinin sözlerini dinleyen Beren, o an bir şey fark etti. Onun bedeninde onlarca yara izi olmasına rağmen, yüzündeki ufak bir yara için onun iyi hissetmesine canla, başla çaba gösteriyor olmasını tuhaf karşıladı. Kendi kendine yaptığı bu şey için hayıflandı Beren.

Onun kadar kimin canı yanmıştır, kim onun kadar acıya maruz kalmıştır? Bir kızın söylediği abuk sabuk birkaç kelime için onca yaygara koparmışken, bu evde yaşayanların hangisine denk olabilir bu yaşananlar?

Büyük bir ironiydi aslında bu. Ailesini geçindirmek ve çocuklarını okutmak için sokak sokak, atık kâğıt toplayan bir adamın, yanından geçen birkaç adamın sözlerine denk gelmesi gibi…

Ya bu bizim iş de, yapılacak şey değil, kardeşim. Bütün gün araba sürmekten kollarım kopuyor. Diyorum bak pazarlama müdürlüğü yapılacak iş değil. Aldığımız maaşda bir işe yarasa bari zaten yarısı; takım elbisesi, ayakkabısı derken bitip, gidiyor. Şeytan diyor bas istifayı, git bir köye yerleş…

Böyle bir şey yaşanıyordu sanki. Sorun yok, dedi Beren içinden. İnsanlar ne söylerse, söylesin. Hakkımda ne düşünürse, düşünsün. Ben böyle bir aileye sahipken, neden kendi nazarımda bunu bir ehemmiyeti olsun…        

_

 “Aşağıda olanlar için üzgünüm, farkında olmadan canını yaktım. O an kendimi kontrol edemedim” sevgilisinin gözlerine bakan Ares, oradan kendi yansımasını görüyor ve bundan memnuniyet duyuyordu.

“Aşağıda olanlar sadece beni çok sevdiğin için yaşandı Ares. Beni öyle çok seviyorsun ki, yüzümde gördüğün bu ufak yaraya tahammül edemiyorsun” hangi insan çok sevdiği bir insanın yüzünde olan yarayı normal karşılardı?

“Beni bu kadar çok sevdiğin ve değer verdiğin için çok şanslı biriyim. Sana bunun için teşekkür etmem gerek” Ares sevgilisinin yüzünde gördüğü bu yara için kasırga koparmıştı. Güzel gülümseme ile onu rahatlatan sevgilisinin alnına Ares, ufak bir öpücük bıraktı.

“Hadi, gel. Diğerlerini akşam yemeği için bekletmeyelim” Ares, sözlerinin ardından ayaklanmış ve yatakta oturan sevgilisine de, tutması için elini uzatmıştı. Birlikte aşağı kata ulaşan çift, salon kapısından el ele girmiş ve gözler onlara dönmüştü. Sessizliğin hükmü altında kalan salona şahit oldu çift. Ares bu olay için kızlara çıkışır ve haber vermedikleri için onlara kızar mıydı? Beren o an bunun kaygısı ile baş etmeye çalışıyordu. Beren elini bırakan sevgilisinin ardından oturmak için kendine uygun bir seçip, sevgilisi ayakta kalırken, kendi oraya yerleşmişti. Ayakta duran Ares’ e merakla baktı her biri.

“Bu yaptığınız dayanışmanın benim nazarımda büyük bir önemi olduğunu bilmenizi isterim. Fakat bir daha tekrar etmemesi konusunda sizi uyarıyorum. Zira yaşanan şeylerin daha da kötü bir hal almaması için bunun önüne geçmek gerekiyor” kızlar Ares’ in sözlerini başları ile onaylamıştı. Ares’ in verdiği bu tepki onları fazlası ile rahatlatmıştı. Çünkü yanlarında olan sevgilileri biraz evvel onlara karşı büyük bir tepki vermişti.

“Biz, masayı kuralım” Selin’ in sözlerinin ardından diğer kızlarda ayaklanmış ve mutfağa ilerleyen yolda onu takip etmişlerdi. Mutfağa ulaşan kızlar çoktan br işin ucundan tutmaya başlamıştı.

“Açıkçası Ares’ in basit bir uyarı yapacağını sanmıyordum” İdil, mutfak dolabına yönelip, herkese yetecek kadar servis tabağı aldığı sıra söylerken, diğerleri de onu onaylıyordu.

“Ares sana, yukarıda hala öfkeli miydi?” Beril’ in gözleri Beren’ in yüzünde gezinirken, sorduğunda onunla göz göze deldi.

“Hayır, odaya girdiğinde, tüm öfkesi kapının önünde kalmıştı sanki. Yaptığı tek şey şefkati ile bedenini sarmak oldu. Sanki bisikletten düşüp, dizimi yaralamışım gibi önce yarama pansuman yapıp, bandajın üzerine dudakları ile dokundu. Daha sonra ise yeniden sürmem için bana cesaret verdi” onun sözlerini yüzlerinde bir masalın mutlu sonunu dinliyormuşçasına dinlemişti kızlar. Daha Beren’ e Nilay yaklaşıp, onun sırtına elini dayadı.

“Gerçek sevgi bunu gerektirir Beren. Öfkeli gözleri ne kadar sabırsızda olsa, önce seni iyileştirmesinin gerektiğinin farkındaydı” birlikte akşam yemeği için hazırlıklara başlamış olan kızların yanı sıra erkekler ise salonda, sessizliğin en koyu halinin içinde öylece kalakalmıştı. Ares’ in sessizliği karşısında, onun bir şeyler söylemesini bekliyorlardı.

“Anıl, o kız her kimse; onu yarın karşıma getir” bu bir emirdir ve onun ses tonuna yansıyan tını ile o kızın başına neler gelebileceğini tahmin ediyor gibiydiler. Fakat şu gerçeğinde farkında olan erkekler; her ne tahmin etseler de, asla Ares’ in aklından geçenlere ulaşamayacağını biliyorlardı. Anıl, Ares’ in sözlerini başı ile onaylamıştı.

İlerleyen saatlerde, aile bireyleri akşam yemeği için masada toplanmış ve yemeğe başlamıştı. Gergin havadan rahatsız olan üç kafadar masaya ses getirmiş ve hoş bir sohbet başlatmışlardı. Masada yenen akşam yemeği boyunca gülüşme sesleri durmamış ve çoğu yaşanan gerginliği çoktan üzerinden atmıştı. Yalnızca buna dâhil olmayan Ares ve Beren çifti vardı. Ares’ in dalgın halinin fakında olan Beren, onun kulaklarına ulaşmayan bu eğlenceli sohbete kendi de, dâhil olamamıştı.

Gece yarısını vuran saatin ardından odalarına çekilen aile bireyleri yataklarına geçmek için hazırlıklarına başlamıştı. Mutfağa su almak için gelen Beren, ardından su dolu bardağı elinde tutarak, sevgilisi ile paylaştığı odaya girmişti. Kapıdan girdiği sıra gözleri yatakta oturan sevgilisinin bedenine ilişti. Ares bu hali onu fazlası ile tedirgin ederken, onu bu kadar sarstığı için de, yüzündeki yaraya sebep olan kızın da, cezasının fazlası ile ağır olacağını düşündürüyordu.

“Ares” sevgilisine seslendiği sıra onun gözlerini, sol elindeki artık sadece bir iz olarak orayı lekeleyen yarasını izliyor olduğunu gördü. Daha sonra ise sevgilisinin gözleri ile denk geldi Beren.

“Canın acıyor mu?” onun sözlerinin ardından bir ürperti geçti, Beren’ in üzerinden. Ares ona her daim naif bir ses tonu kullanıyor olsa da, Beren şuan bundan çok ötesini duymuştu. Ares sesi ile sevgilisine şifa dağıtmak ister gibiydi. Yavaşça başını iki yana salladı. Onun yüzünden gözlerini bir an olsun ayırmadan baktı, Beren sevgilisinin yüzüne.

“Ares, neyin var?” her daim dik duran omuzları, neden şimdi böyle yıkılmış bir hale gelmişti. Onun bu hali ile canlı kanlı bir korkuya düşüyordu Beren. Eli, ayağına dolanıyor ve nefesine yapışan bir acıya maruz kalıyordu. Ares’ in gözleri, onun gözlerinden ayrılmış ve yeniden elindeki yara izine dönmüştü.

“Sadece…” başını kaldırıp, sevgilisi ile göz göze geldiğinde Ares, onun gözlerindeki körkuyuda gördü. Onun gözlerine bakarken, Mehmet amcasının büyük bir tehlike için onları aradığını, devamlı olarak kutular gönderen bir düşmana sahip olduklarını ve tüm bunlarla birlikte;  okuldaki bir kavgasından bile sevgilisini koruyamayan Ares Karal, tüm bunlardan ailesini nasıl koruyacaktı?  Aklında bunların dolaştığını sevgilisinin korku dolu gözlerine bakan Ares, nasıl dile getirebilirdi?

“Sadece yüzündeki bu yara beni rahatsız ediyor. Buna her kim sebep olduysa, bir an evvel ona bunun hesabını sormak için sabırsızlanıyorum” Ares elbette bunun içinde düşünceli bir hale bürünüyordu. Beren, onun bu halinin tek açıklamasının bu olduğuna inanmış ve içinde farklı bir düşünce daha belirmişti.

“Ona ne yapacaksın, Ares?”

“Ona yapacağım bir şey olduğundan eminsin” bunu kinaye ile söylemiş ve durgun yüzünde, hafifçe dudak kenarları yukarı doğru uzanmıştı. Beren onun sözlerinin devamını bekledi.

“Ona, yarın yaşayacağı şeyi; hayatının geri kalanı boyunca unutmamasını sağlayacağım” Beren, sevgilisinin bu sözlerine hiçbir kuşku duymadan inanmıştı. Kararlı hali gün gibi ortadayken, onun bu tavrı içini ürpertti.

“Bunu, yapmak zor-“

“Elbette ki, yapmak zorundayım Beren” sevgilisinin gözleri ile denk gelen Bere, onun bu tutumundan korkmuştu. Ares Karal, bunca öfkesi ile neler neler yapabilirdi?

“Ares, ön-“

“Kararımın değişmeyeceğini biliyorsun, değil mi?” onun bu sözlerinin ardından yerinde duramayan Beren, ayaklandı ve birkaç adım atıp, daha sonra gözlerini, yatakta oturmaya devam eden sevgilisine çevirdi.

“Onu da mı, öldüreceksin?” kendi sözlerinden korku Beren, gözlerine biriken yaşlar bile bu korku ile yere düşmekten korktu. Bu sözleri Ares’ in canını yaktı. Karşısında titreyen ve bu sözleri dile getiren sevgilisinin bu hali, onun canını yaktı. Yataktan kalktığında, tüm heybetini sevgilisinin gözleri önüne serdi. Beren’ in gözleri yere inmişken, Ares onun çenesini kavramış ve onunla göz göze gelmek için başını kendisine çevirmişti.

“Gözlerindeki korkuyu hiç sevmedim Beren” sevgilisinin çenesini serbest bıraktı ve daha sonra adımları kapıya yönelen Ares, kırgın hali ile odayı terk etti. Beren Ares’ in ardından bedenini yatağa atmış ve oturduğu sıra dirseklerini dizine dayayıp, elini yüzüne kapatmıştı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...