Kızlar akşam yemeğinin hazırlığına başlamış ve
Beren’ in durumunu biraz olsun atlatıp, işlerine odaklanmışlardı. Çağla ve
Beril, masada oturmuş ve Selin, Nilay ve İdil’ in yemek hazırlıklarını öylece
izliyorlardı. Mutfaktaki konuşulan konular, hazırlanan akşam yemeği hakkındaydı.
“Selin, tavuğun sosunu tamamladın mı?” önünde,
altını kısık ateşte tuttuğu ocağın üzerine çorba tenceresi ile onu elindeki
kepçe ile devamlı karıştıran İdil, bir yandan da ana yemeğin hazırlığını
izliyordu.
“Evet, şimdi sosu ile iyice demlenmesi için biraz
beklemeye bırakıyorum”
“Hadi ya, bende sana geçen gün söylediğim baharatı
buldum; onu deneyelim, diyecektim. Ama aklımdan çıkmış” yeterince kaynamış olan
çorbanın altını kapatıp, içindeki tahta kaşığı birkaç kez tencerenin kenarına
vurarak silkeledi. Daha sonra ise kaşığı, ocağın yanına; tezgâhın üzerine
bırakmıştı.
“Ya, İdil koyma kaşığı öyle. Tezgâhı kirletiyorsun” salata hazırlamakla meşgul olan Nilay, onun yaptığı bu hareketin ardından anında uyarmıştı.
“Söz, işim bittiğinde iyice temizleyeceğim” deiye
söylediği sıra ona hoş bir gülümseme ile bakmıştı. Ardından ise adımları Selin’
in yanına ulaşıp, elinde ki işi izlemeye başladı.
“Bu sefer defne yaprağının kokusunu alamadım.
Sosuna eklemedin mi?” gözleri sosa bulanmış tavuğun üzerinde gezinirken, hala
kokusunu almaya çalışıyordu.
“Yeni bir şeyler mi deniyorsun yoksa?”
“Evet, bu kez farklılık olsun istedim. Fesleğen,
biberiye ve az birazda zencefil ekledim. Zeytinyağı ile harmanladıktan sonra
zahterden de çok az miktar içine kattım. Kokusu bile muhteşem oldu” onu
dinleyen kızların karşısında, bir yandan da işine devam ederek, sözlerini
sürdürüyordu Selin.
“Okuduğum yazıda; mercanköşk baharatını
bulamadığımız takdirde, nane veya zahter kullanılması uygun görünüyordu. Bu iyi
bir tesadüf oldu”
“Hatırladım şimdi, bahsettiğin baharat oydu değil
mi, mercanköşk? Ben de daha önce hiç denemedim. Açıkçası denemek çok
isterdim” Selin, tavuğu artık dinlemeye bıraktığı sıra ellerinin kirini yıkamak
için lavaboya yöneldi.
“Çorbanın durumu ne?” ellerini yıkayıp daha sonra
üzerindeki önlüğün önünde asılı duran havlu ile ellerini kuruluyordu Selin,
İdil’ e çorbayı sorduğu sıra.
“Tamamen, hazır”
“Çorbanın terbiyesi, yumurta ile olmayacaktı,
unutmadın değil mi?” Selin bir hayli tavuğun harcı ile meşgul olurken,
arkadaşının hazırladığı çorbaya pekte ilgi gösterememişti. Bu yüzden daha önce
uyardığı için onun bunu aklında bulundurmuş olmasını umuyordu.
“Ah! Tamamen unuttum. Ama biliyorsun ya, bu tarife
bunu kullanmak çok yakışıyor” çorbaya başladığı sıra aklında olan bu konu daha
sonra tamamen kaybolmuş ve çorbanın daha lezzetli olması için uygun terbiye ile
onu tamamlamıştı.
“Haklısın ama Beril, Egemen ve Beren yumurta ile
terbiye edilmiş çorbaları içerken, hayli zorlanıyorlar” daha önce yumurta ile
terbiye edilmiş çorbayı içemeyen üçlünün çorba kâseleri öylece dolu kalmıştı.
Bu yüzden Selin, elinden geldiği kadar herkesin keyif aldığı yemekler yapmaya
gayret ediyordu.
“İnan bana tamamen aklımdan çıktı. Eğer istersen,
onlar için ayrı bir çorba hazırlayabilirim” unutkanlığı için kendi kendi
hayıflanan İdil, mahcubiyetle sormuştu, kardeşine.
“Tamam, sorun etme. Bu kez böyle olsun” Selin,
sözlerinin ardından fırın tepsisinde dinlendirdiği, sosa bulanmış olan
tavukları daha önce ısınması için çalışır halde bıraktığı fırına koyup, uygun
bir derece pişmesi için içine yerleştirdi.
“Biraz daha bu yemek şeflerinin, aşçılık
muhabbetlerine maruz kalırsam; beşamel soslu, fırında makarna kusacağım” Beril,
artık sıkıldığı bu muhabbetten kurtulma ümidi ile onlara bakıyordu. Sandalyesine
geriye yaslanmış ve herkes gibi oda sarı ışığı ile çalışır halde olan fırına
bakıyordu.
“Hey! O benim en sevdiğim yemeklerden biri ya, onu
bu işe karıştırma” kendi de, en az Beril kadar bu konuşmalardan sıkılmış olsa
da, sevdiği yemeğin hakkında konuşturmayacak kadar onurlu bir harekette
bulunmuştu. Beril ise onun sözlerinin ardından ona karşı omzunu silkip, pekte
umursamamıştı.
Zilin sesi malikâne duvarları arasında duyulduğu
sıra erkeklerin gelmesi zamanından önce olduğu için bir şaşkınlık dalgası
geçmişti. Pencereye yakın olanlar gözleri ile dışarıyı kontrol ettiğinde,
bahçeye park edilmiş arabalar ile gelenlerin sevgililerinin olduğunu anlamıştı.
“Normal zamandan daha erken değil mi?” Beril,
sorduğu sıra onunla aynı fikirde olan kızlar da, onu başı ile onayladı.
“Beren’i okuldan sen aldın. Biz öğle saatleri yağan
karın yoğunluğunu bahane ederek, erkenden evdeydik. Bir de Cenk geldiğinde,
senin halini fark etmiş olması; sence de fazla dikkat çekmedik mi?” sözlerinin
ardından üzerine taktığı mutfak önlüğünün bağını çözüp, boynundan çıkarmıştı.
“Nilay, sen gelenleri karşıla, Çağla sen de, Beren’
in aşağıya gelmesini söyle” kardeşleri ile göz teması halindeyken, sakin bir
tavırla söyledi Selin. Kızlar onu başları ile onaylayıp, onun dediğini yapmak
üzere harekete geçmişti. Gelen erkekleri karşılayan Nilay, yüzündeki gergin
hatları yumuşatmak adına yüzüne bir gülümseme yerleştirmiş ve sakin görünmeyi
umut ediyordu. Kapıyı aralamış ve gelenler ile karşılaşmıştı.
“Hoş geldiniz” yüzündeki gülümsemenin samimi bir
görünme uymasına dikkat ederek, onları içeri buyur etmiş ve geçmeleri için
kapıyı aralıklı bırakmıştı.
“Diğerlerine, salona gelmelerini söyle” Ares’ in
katı bir tavırla söylediği bu sözleri duyan Nilay, gözlerini birkaç
saniyeliğine örtmüştü. Öğrenmiş miydi, belki sadece şüphelendiği için
çağırıyordu; kavgası başladı aklında. Ares’ in gözleri ile denk geldiğinde,
rahat nefes alamadı. Onu başı ile onaylayıp, onun salona doğru ilerleyişini
izledi. Daha sonra erkeklerde onu takip ettiği sıra sevgilisi ile göz göze
gelmiş ancak onun yüzündeki ifadeden bir şeyleri anlamış olmalarına ihtimal verdi. Her biri salona ulaştığında, kendi de hızlı adımları ile yeniden mutfağa
ulaştı.
“Ares, bizi salonda bekliyor” telaşla söylediği
sıra kızlarında aynı telaşa ortak olduğunu gördü.
“Öğrenmiş olamaz değil mi?” İdil’ in sözleri ile
her biri buna olumlu yaklaşmıştı.
“Öğrenmiş olsa, bu kadar sakin olmaz” diyen Selin
ile rahat bir nefes bıraktılar.
“Bence de, Selin haklı. Bugün dikkat çektik o
yüzden çağırıyor. Hadi, yanlarına gidip, onları daha fazla bekletmeyelim” her
biri Beril’ i onayladığı sıra mutfaktan çıkıp, adımlarını salona doğru
ilerletmişlerdi. Tereddüt eden adımlarla birlikte salona giren kızlar, diğerleri
koltuklarda yerlerini almışken, Ares’ in ayakta beklediğini gördü. Beril ve
Nilay’ ın gözleri, o an Selin’ e dönmüş ve yardım istiyorlardı. Sonunda
adımları durmuş ve ayakta onları bekleyen Ares’ in önüne dizilmişlerdi.
“Beril, daha önce Beren’ i okula hiç bıraktın mı?”
elleri cebinde olan Ares, sert bir ses tonu ile sorarken, kızlar daha
geriliyordu. Beril, onun sorunu başını iki yana sallayarak yanıtladı.
“Yani daha önce gitmediğin ve nerede olduğunu
bilmediğin okula gidip, Beren’ e sürpriz yapmak istedin, öyle mi?” Ares’ in bu
sorusuna verebilecek herhangi bir yanıtı. Bahane ya da bir yalan kesinlikle Ares’ in karşısında söz konusu bile olamazdı. Zira Ares bunu onlara karşı hiç
yapmamışken, onun güvenine en ufak gölge düşürmekten bile hicap duyuyorlardı.
Ve o an Beril’ de buna bağlı kaldı.
“İnsanların soğuk havadan kaçıp, sıcak bir şeyler
içerek içini ısıtmak isteyeceği bir zaman, siz eve gelmeyi tercih ettiniz”
kızlarla tek tek göz teması kuran Ares, onların halinden çoktan bir şeyler
olduğunu anlamış ve kendi istekleri ile dile getirmeleri için bekliyorlardı.
“Neler olduğunu anlatın bakalım. Çağla ve Beren
nerede?” tüm bu zaman içinde Çağla ise Beren’ i aşağıya inmesi için ikna
etmekle meşguldü.
“Beren, hadi ama ya”
“Ya, gelmek istemiyorum Çağla, ders çalışıyor
dersin. Hem bak yalanda değil, benim ders çalışmam lazım” yatağın ortasında,
bağdaş kurmuş hali ile onu ikna etmeye çalışan kardeşine bir hayli zorluk
çıkarmakla uğraşıyordu.
“Gelmediğinde, sonuç değişmiş mi, olacak Beren?”
Çağla, yatakta oturan bedenin başında beklerken, ellerini belinin iki yanına
koymuş ve gelmesi için onca sözü ortaya döküyordu.
“Beni böyle görmesinin nasıl bir sonuç
getireceğinden korkuyorum. Öğrenmesini istemiyorum. Bana söylenen o sözleri,
onunda öğrenmesini hiç istemiyorum, Çağla” onun sözlerinin ardından haline
üzülen Çağla, yatağa oturmuş ve onun ellerine uzanmıştı.
“Eğer birileri çıkıp, hesap sormazsa; o kız ve
onunla aynı zihniyeti paylaşanlar, hiç utanmadan, sıkılmadan işlerini yaparak
günün keyfini çıkarırlar” sözlerinin ardından tekrar ayaklandı.
“Hadi gel. Bırak canın ne kadar yanıyorsa, Ares’
de o kadarını görsün. Görsün ki, bunun hesabını sorup kendini dokunulmaz sanan
zihniyetler, dünyayı bir de baş aşağı görsünler” el mahkûm olarak, yataktan
kalktı Beren. İki genç kızda yol boyunca konuşmamayı seçmiş ve adımları salona
doğru ilerlemişti. Salon kapısına ulaşan kızlar daha sonra Ares’ in sözleri ile
öylece kalmıştı.
“Neler olduğunu anlatın bakalım. Çağla ve Beren
nerede?” Çağla yanındaki kardeşinin gerginliği fark ettiğinde, elini sırtına
koyup, onu cesaretlendirmek istemişti. Adımları yeniden başladığında, yavaş
yavaş kapıdan içeriye girdi, ikili. Beren o an gördüğü manzara ile büyük bir
korkuya kapıldı. Kızlar öylece ayakta dururken, tam karşısında Ares onlara
hesap sorar gibiydi.
Ares’ in bir şeylerden şüpheye düşmesi, bu duruma
maruz kalmak demekti. Kızların kendi için düştüğü bu durum için hayıflandı
Beren. Olanlardan sonra Ares’ in karşısında durması gereken kendiydi. Ares,
neler olduğunu ona böyle katı bir ifade ile bakarak sormalıydı. Zira bu durumu
Ares’den gizlemek isteyen ta kendisiydi.
İçeriye doğru ilerlediği sıra onu ilk fark eden
Anıl ile göz göze, ondan sonra Can ile karşılaşmıştı. Bir filmin dehşet
sahnesine tanık oluyorlardı sanki. Onların ifadelerinden korktu Beren ardından
da, gözlerini onlardan kaçırdı hemen.
Adımlarını sevgilisinin yanına yönlendiren Beren,
başını kaldırmış ve yüzünün görünmesini sağlamıştı. Sonunda ise adımları
durduğunda, sevgilisinin tam karşısında geldiğinde, onunla göz göze geldi
Beren. Nefes almanın hiçbir önemi olmadan onun tepkilerini izledi. Sevgilisinin
gözlerinin odağı yarasına doğru ilerlemişti. Ares bir süre gözlerini yaranın
üzerinde gezdirdi.
Beren onun derin nefesler alıp, verdiğini fark
etti. Gözlerinin içinde bir meşale yandı sanki. Bu yaraya sebep olan her kimse,
onu bu meşale ateşi ile diri diri yakmak istiyordu sanki. Yüzündeki derinin
bile sinirden titrediğine şahit oldu Beren.
“Nasıl?” dişlerinin arasından söylediği ile fısıltı
ile çıktı sesi.
“Nasıl oldu bu?” daha da büyüdü sesi, gözlerinin
önündeki, sevgilisinin yanağını lekeleyen yarayı gördüğü her saniye daha da
büyüyordu öfkesi.
“Okulda, bir kız ile tartıştım” her ne olacaksa
olup bitsin istiyordu Beren. Odanın sıcaklığı hiç değişmiyor olmasına karşın
Beren’ in bedenini titremesini şiddetle sürdürüyordu. Sözlerinin ardından Beren
sevgilisinin yüzünün, öfke ile karardığında şahit oldu.
Dün sabah ilaç getirmek için habersiz adamın boğazını
sıktığı zamanki gibi bir ifade yerleşti yüzüne. Bundan korkmuştu, Beren.
İnsanlarında ondan neden korktuğu şimdi çok daha iyi anlıyordu. Bir bakış ile
kaç kalbe korku salma kudreti vardı? Yapılan her türlü şeye bedel ödetmek
isteyen Ares, bu kez bunun için nasıl bir hesap soracağı konusunda endişeye
düştü.
“Ama benim hatamdı. Bu yara ben düştüğüm için oldu”
bir şeyleri toparlayabilmeye ve sevgilisinin fırtınasını dindirmeye
çabalıyordu. Ancak çoktan kara bulutlar şehri sarmış ve yıldırımlar ile kaç ormanı
cayır cayır yakmaya başlamıştı.
“Kim?” gür sesi salonda büyük yankı bulduğunda,
bununla birlikte birçok kızda, yerinden sıçramıştı. Beren, sevgilisinin bu
korkunç yüzünden gözlerini yere çevirdi. Sessiz kalmasının bir şeyleri
değiştirmesini umuyordu. Fakat bunu Ares’ de kabul ediyor muydu ki?
“Kim?” yeniden koca sesi çınladı duyanların
kulaklarında, Ares sakinleşmeyecekti. Durulmayacak ve birçok felaket yine Beren
yüzünden yaşanacaktı. Bundan korktu Beren, bunun için bacakları titredi. Öfkeli
gözleri sevgilisinin yüzünden ayrılmamışken, onun kolunu kavradı Ares. Onu
biraz daha kendine yaklaştıran Ares’ in gözlerinde gördüğü alevlerden dolayı,
yanmaktan, kül olmaktan korktu.
“Sana, kim olduğunu sordum”
“Ares” sıkıca tutan sevgilisinin elinden kolunu
kurtarmaya çalışan Beren’ in bir hayli canı yanıyorken, Ares’ in o an bunu
idrak edemediğini biliyordu. Beren’ in susması ise Ares’ in öfkesini her geçen
saniye daha büyük odunlara maruz kalan bir alev gibi körüklendikçe körükleniyordu.
“Cevap ver!” Ares’ in o an gözlerinin gördüğü
sevgilisinin yüzü değildi. Kolunu tuttuğu ve tüm öfkesi ile haykırdığı kişi
sevgilisi değildi, o an. Beren onun ağzından adını hiç böyle duymamıştı. Ses
tonun bu haline daha önce hiç şahit olmamıştı. Yanakları ıslandı, yavaş ve
hüzün dolu taneler yanaklarından acele etmeden iniyordu. Böyle bir ortamda,
böyle herkesin olduğu bir ortamda nasıl duyduğu o ağır ithamları dile
getirebilirdi?
“Ares biraz sakin-“ Egemen’ in başlayan sözleri
Ares’ in öfkeli gözlerinin hedefi olduğu sıra yarım kalırken, Beren’ de o an
dikkati dağılan sevgilisinin elinden hızla kolunu kurtararak, koşar adım salonu
terk etti.
“Ares” Selin’ in sesini duyduğunda, Beren’ in
ardından bakan Ares, gözlerini ona çevirmişti.
“Öfke ile bunu kimin yaptığını sormadan önce Beren’
in bu gün yaşadığı şeyi atlatmasın yardım etmelisin. Bu kantinde yapılan basit
bir sıra kavgası değil, ya da ön sıraya oturmanın derdine düşen birilerinin
tartışması kesinlikle değil” onu sessizce dinleyen Ares’den cesaret alan Selin,
sözlerine devam etti.
“Bu olay Beren’ i oldukça yıpratmış. Bence önce
bununla ilgilenmelisin. Şuan Beren’ in senin öfkene değil, şefkatine ihtiyacı
var Ares” onun sözlerinin ardından adımları birbirini kovalayarak salondan
ayrıldı Ares.
Hızlı adımları sayesinde, sevgilisi ile paylaştığı
odanın önüne ulaşan Ares, Selin’ in sözlerinin üzerindeki etkisini
hissediyordu. Yüzünde gördüğü yaranın hesabını sormadan önce yarayı
iyileştirmesi gerektiğini yeni yeni fark ediyordu. Öfkesi daha da azalıyor ve
daha mantıklı düşünebiliyordu. Kapıyı yavaşça araladığında, içeri girmiş ve
gözleri yatakta oturan bedeni görmüştü.
Yüzündeki yaranın yanında onun daha çok kalbinin
ağrıdığını hissediyordu. Bunu yapan her kimse hesap vermek için biraz daha
bekleyebilir, dedi içinden. Adımları yatağa yaklaşmış ve sevgilisinin yanına
oturmuştu. Birbirine eziyet eden sevgilisinin ellerini, kendi avuçları arasına
alıp dudaklarına yaklaştırdı ve üzerine ufak bir öpücük bahşetti.
Yarasını perdeleyen saçlarını yüzünden geriye
çektiği sıra Ares sevgilisinin saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmıştı.
Gözleri ile bir kez daha baktı, o yaraya. Bedeninde onlarca yara izi ile
hayatını geçiren bu adam, sevgilisinin yanağındaki bu yara izi ile içi
parçalanmıştı. Dudaklarını yavaşça üzerinde gezdirdiğinde, bir kuş tüyünün tene
değmesinin verdiği hissiyat için çabalıyordu.
“Bu sana ne yaşattılar, güzelim?” Beren, sözlerine
başladığında, olan her şeyi tek tek sevgilisine anlatmış ve onunda olanların
tamamını öğrenmesini sağlamıştı. Ares, sevgilisinin o güzel sesinden dinlediği bu
iğrenç şeylerin ardından yeniden öfke ile bir fırtına estirmemek için büyük bir
mücadele verdi. Sakince nefes almış ve sakince nefes vermişti. Beren’ in
sözleri bitmiş ve Ares yine sakince onun yüzüne bakmıştı.
“Sana tek bir soru soracağım” gözleri ile denk
geldi Beren sevgilisinin. Onun yüzüne merakla bakıyordu.
“Bu sözlerin ardından nasıl hissettin?”Ares,
sorusunun ardından soğuk ellerinin arasında olan narin ellerin sıcaklığı ile
ısınan elini, onun yanağına dayadı ve usul usul sevgilisinin yanağını sevdi.
“Küçük düşürülmüştüm. Savunmasızdım sanki onca göz
bana dönükken, çıplak gibiydim. Çok iğrenç bir durum Ares” gözlerinden akan
yaşları yanaklarını kirlettiğinde, Ares onun başını göğsüne yaslamış ve ona
sıkıca sarılmıştı. Sevgilisini bu hale getiren her kimse, aynı duruma düşmesini sağlayacaktı. Sevgilisinin ıslanan yanaklarının hesabını kendi gözyaşları ile
verecekti.
Ares inşaları, nasıl teselli edeceğini bilmiyordu.
Yüzlerinde nasıl gülümsemeye sebep olunur, kalbini biraz olsun nasıl
ısıtabilir, bilmiyordu. Hangi sözler ile sevgilisinin daha iyi hissetmesini
sağlayabilirdi. Onun ağrıyan kalbini nasıl iyileştirebilir, bilmiyordu.
Sevgilisinin o eşsiz gülümsemesini yeniden kazanmak için ne yapmalıydı
bilmiyordu.
“Her an yanında olmayı dilerdim güzelim. Sana karşı
gönderilen tek kötü bakış için bile hesap sorabilirdim, o zaman. Sana karşı tek
kötü söz edenin bile canına okurdum. Ama sen bugün bu haldeyken, ben yanında
değildim”
“Ares” sevgilisinin göğsüne yaslanmış olan başını
kaldırdı Beren ve onunla göz göze geldi. Onun güzel yüzünün iki avucunun
arasına alan Ares, onun yıldızlara bile gölge düşüren ışıltılı gözlerine
yakından baktı.
“Narin yanağını lekeleyen bu yara, benim canımı
yakıyor güzelim. Gözlerini kaplayan bu ifade, bana nefes aldırmıyor. Seni
koruyamamış olmak beni parça parça ediyor Beren. Önce önemle bile seni
koruyamadım”
“Ares, böyle düşünme” yanağında yaslanmış olan
sevgilisinin elinin üzerine, ellerini dayadı Beren.
“İnsanlar acımasız yaratıklardır, güzelim.
İçlerinde öyleleri vardır ki, hiçbir çıkarı, hiçbir amacı yokken, karşısındaki
acı vermekten memnun olur. Eğer onlara ne kadar acı çektiğini gösterirsen,
üzerine gelmekten geri durmazlar. Acılar içinde kıvranan bedenin ile eğlenir,
yüzünü kaplayan ifadenden haz duyarlar” kendi yaşadıklarından tecrübe ettiğini
dile getiriyordu Ares.
“Kendi doğru bildiklerin var Beren, kendi
hayatında, önemli olan hislerin var. Yaşantın yalnızca senin için, buna yanlış
gelen her ne varsa, buna karşı gelmekten geri durma. Aldığın darbelerin seni
kolayca savurmasına müsaade etme. Düşmanlarına karşı asla gardını düşürme.
Hayat çok acımasız Beren ve ben her an yanında değilim. Seni böyle kolayca
incitmelerine izin verme güzelim” Ares, alnını sevgilisinin alnına dayadığında,
onun dışarı bıraktığı nefesini içine çekiyordu.
“Seni dünya üzerindeki her şeyden koruyacağım.
Canını yakan her ne varsa, ne kadar geç olursa olsun, mutlaka hesabını
soracağım. Ama döktüğün bu gözyaşlarını gördükçe, ne kadar çekseler de hafif
kalır gibi geliyor” onun iyileşmesi ve iyi hissetmesi için çabalıyordu Ares.
“Aklıselim bir insan olarak kalmam için lütfen seni
incitmelerine sakız izin verme güzelim” sevgilisinin sözlerini dinleyen Beren,
o an bir şey fark etti. Onun bedeninde onlarca yara izi olmasına rağmen,
yüzündeki ufak bir yara için onun iyi hissetmesine canla, başla çaba gösteriyor
olmasını tuhaf karşıladı. Kendi kendine yaptığı bu şey için hayıflandı Beren.
Onun kadar kimin canı yanmıştır, kim onun kadar
acıya maruz kalmıştır? Bir kızın söylediği abuk sabuk birkaç kelime için onca
yaygara koparmışken, bu evde yaşayanların hangisine denk olabilir bu
yaşananlar?
Büyük bir ironiydi aslında bu. Ailesini geçindirmek
ve çocuklarını okutmak için sokak sokak, atık kâğıt toplayan bir adamın,
yanından geçen birkaç adamın sözlerine denk gelmesi gibi…
Ya bu
bizim iş de, yapılacak şey değil, kardeşim. Bütün gün araba sürmekten kollarım
kopuyor. Diyorum bak pazarlama müdürlüğü yapılacak iş değil. Aldığımız maaşda
bir işe yarasa bari zaten yarısı; takım elbisesi, ayakkabısı derken bitip,
gidiyor. Şeytan diyor bas istifayı, git bir köye yerleş…
Böyle bir şey yaşanıyordu sanki. Sorun yok, dedi
Beren içinden. İnsanlar ne söylerse, söylesin. Hakkımda ne düşünürse, düşünsün.
Ben böyle bir aileye sahipken, neden kendi nazarımda bunu bir ehemmiyeti olsun…
_
“Aşağıda
olanlar için üzgünüm, farkında olmadan canını yaktım. O an kendimi kontrol
edemedim” sevgilisinin gözlerine bakan Ares, oradan kendi yansımasını görüyor
ve bundan memnuniyet duyuyordu.
“Aşağıda olanlar sadece beni çok sevdiğin için
yaşandı Ares. Beni öyle çok seviyorsun ki, yüzümde gördüğün bu ufak yaraya
tahammül edemiyorsun” hangi insan çok sevdiği bir insanın yüzünde olan yarayı
normal karşılardı?
“Beni bu kadar çok sevdiğin ve değer verdiğin için
çok şanslı biriyim. Sana bunun için teşekkür etmem gerek” Ares sevgilisinin
yüzünde gördüğü bu yara için kasırga koparmıştı. Güzel gülümseme ile onu
rahatlatan sevgilisinin alnına Ares, ufak bir öpücük bıraktı.
“Hadi, gel. Diğerlerini akşam yemeği için
bekletmeyelim” Ares, sözlerinin ardından ayaklanmış ve yatakta oturan sevgilisine
de, tutması için elini uzatmıştı. Birlikte aşağı kata ulaşan çift, salon
kapısından el ele girmiş ve gözler onlara dönmüştü. Sessizliğin hükmü altında
kalan salona şahit oldu çift. Ares bu olay için kızlara çıkışır ve haber
vermedikleri için onlara kızar mıydı? Beren o an bunun kaygısı ile baş etmeye
çalışıyordu. Beren elini bırakan sevgilisinin ardından oturmak için
kendine uygun bir seçip, sevgilisi ayakta kalırken, kendi oraya yerleşmişti.
Ayakta duran Ares’ e merakla baktı her biri.
“Bu yaptığınız dayanışmanın benim nazarımda büyük
bir önemi olduğunu bilmenizi isterim. Fakat bir daha tekrar etmemesi
konusunda sizi uyarıyorum. Zira yaşanan şeylerin daha da kötü bir hal almaması
için bunun önüne geçmek gerekiyor” kızlar Ares’ in sözlerini başları ile
onaylamıştı. Ares’ in verdiği bu tepki onları fazlası ile rahatlatmıştı. Çünkü
yanlarında olan sevgilileri biraz evvel onlara karşı büyük bir tepki vermişti.
“Biz, masayı kuralım” Selin’ in sözlerinin ardından
diğer kızlarda ayaklanmış ve mutfağa ilerleyen yolda onu takip etmişlerdi.
Mutfağa ulaşan kızlar çoktan br işin ucundan tutmaya başlamıştı.
“Açıkçası Ares’ in basit bir uyarı yapacağını
sanmıyordum” İdil, mutfak dolabına yönelip, herkese yetecek kadar servis tabağı
aldığı sıra söylerken, diğerleri de onu onaylıyordu.
“Ares sana, yukarıda hala öfkeli miydi?” Beril’ in
gözleri Beren’ in yüzünde gezinirken, sorduğunda onunla göz göze deldi.
“Hayır, odaya girdiğinde, tüm öfkesi kapının önünde
kalmıştı sanki. Yaptığı tek şey şefkati ile bedenini sarmak oldu. Sanki
bisikletten düşüp, dizimi yaralamışım gibi önce yarama pansuman yapıp, bandajın
üzerine dudakları ile dokundu. Daha sonra ise yeniden sürmem için bana cesaret
verdi” onun sözlerini yüzlerinde bir masalın mutlu sonunu dinliyormuşçasına
dinlemişti kızlar. Daha Beren’ e Nilay yaklaşıp, onun sırtına elini dayadı.
“Gerçek sevgi bunu gerektirir Beren. Öfkeli gözleri
ne kadar sabırsızda olsa, önce seni iyileştirmesinin gerektiğinin farkındaydı”
birlikte akşam yemeği için hazırlıklara başlamış olan kızların yanı sıra
erkekler ise salonda, sessizliğin en koyu halinin içinde öylece kalakalmıştı.
Ares’ in sessizliği karşısında, onun bir şeyler söylemesini bekliyorlardı.
“Anıl, o kız her kimse; onu yarın karşıma getir” bu
bir emirdir ve onun ses tonuna yansıyan tını ile o kızın başına neler
gelebileceğini tahmin ediyor gibiydiler. Fakat şu gerçeğinde farkında olan
erkekler; her ne tahmin etseler de, asla Ares’ in aklından geçenlere
ulaşamayacağını biliyorlardı. Anıl, Ares’ in sözlerini başı ile onaylamıştı.
İlerleyen saatlerde, aile bireyleri akşam yemeği
için masada toplanmış ve yemeğe başlamıştı. Gergin havadan rahatsız olan üç
kafadar masaya ses getirmiş ve hoş bir sohbet başlatmışlardı. Masada yenen
akşam yemeği boyunca gülüşme sesleri durmamış ve çoğu yaşanan gerginliği çoktan
üzerinden atmıştı. Yalnızca buna dâhil olmayan Ares ve Beren çifti vardı. Ares’
in dalgın halinin fakında olan Beren, onun kulaklarına ulaşmayan bu eğlenceli
sohbete kendi de, dâhil olamamıştı.
Gece yarısını vuran saatin ardından odalarına
çekilen aile bireyleri yataklarına geçmek için hazırlıklarına başlamıştı.
Mutfağa su almak için gelen Beren, ardından su dolu bardağı elinde tutarak,
sevgilisi ile paylaştığı odaya girmişti. Kapıdan girdiği sıra gözleri yatakta
oturan sevgilisinin bedenine ilişti. Ares bu hali onu fazlası ile tedirgin
ederken, onu bu kadar sarstığı için de, yüzündeki yaraya sebep olan kızın da,
cezasının fazlası ile ağır olacağını düşündürüyordu.
“Ares” sevgilisine seslendiği sıra onun gözlerini,
sol elindeki artık sadece bir iz olarak orayı lekeleyen yarasını izliyor
olduğunu gördü. Daha sonra ise sevgilisinin gözleri ile denk geldi Beren.
“Canın acıyor mu?” onun sözlerinin ardından bir
ürperti geçti, Beren’ in üzerinden. Ares ona her daim naif bir ses tonu
kullanıyor olsa da, Beren şuan bundan çok ötesini duymuştu. Ares sesi ile
sevgilisine şifa dağıtmak ister gibiydi. Yavaşça başını iki yana salladı. Onun
yüzünden gözlerini bir an olsun ayırmadan baktı, Beren sevgilisinin yüzüne.
“Ares, neyin var?” her daim dik duran omuzları,
neden şimdi böyle yıkılmış bir hale gelmişti. Onun bu hali ile canlı kanlı bir
korkuya düşüyordu Beren. Eli, ayağına dolanıyor ve nefesine yapışan bir acıya
maruz kalıyordu. Ares’ in gözleri, onun gözlerinden ayrılmış ve yeniden
elindeki yara izine dönmüştü.
“Sadece…” başını kaldırıp, sevgilisi ile göz göze
geldiğinde Ares, onun gözlerindeki körkuyuda gördü. Onun gözlerine bakarken,
Mehmet amcasının büyük bir tehlike için onları aradığını, devamlı olarak
kutular gönderen bir düşmana sahip olduklarını ve tüm bunlarla birlikte; okuldaki bir kavgasından bile sevgilisini
koruyamayan Ares Karal, tüm bunlardan ailesini nasıl koruyacaktı? Aklında bunların dolaştığını sevgilisinin
korku dolu gözlerine bakan Ares, nasıl dile getirebilirdi?
“Sadece yüzündeki bu yara beni rahatsız ediyor.
Buna her kim sebep olduysa, bir an evvel ona bunun hesabını sormak için
sabırsızlanıyorum” Ares elbette bunun içinde düşünceli bir hale bürünüyordu.
Beren, onun bu halinin tek açıklamasının bu olduğuna inanmış ve içinde farklı
bir düşünce daha belirmişti.
“Ona ne yapacaksın, Ares?”
“Ona yapacağım bir şey olduğundan eminsin” bunu
kinaye ile söylemiş ve durgun yüzünde, hafifçe dudak kenarları yukarı doğru
uzanmıştı. Beren onun sözlerinin devamını bekledi.
“Ona, yarın yaşayacağı şeyi; hayatının geri kalanı
boyunca unutmamasını sağlayacağım” Beren, sevgilisinin bu sözlerine hiçbir
kuşku duymadan inanmıştı. Kararlı hali gün gibi ortadayken, onun bu tavrı içini
ürpertti.
“Bunu, yapmak zor-“
“Elbette ki, yapmak zorundayım Beren” sevgilisinin
gözleri ile denk gelen Bere, onun bu tutumundan korkmuştu. Ares Karal, bunca
öfkesi ile neler neler yapabilirdi?
“Ares, ön-“
“Kararımın değişmeyeceğini biliyorsun, değil mi?”
onun bu sözlerinin ardından yerinde duramayan Beren, ayaklandı ve birkaç adım
atıp, daha sonra gözlerini, yatakta oturmaya devam eden sevgilisine çevirdi.
“Onu da mı, öldüreceksin?” kendi sözlerinden korku
Beren, gözlerine biriken yaşlar bile bu korku ile yere düşmekten korktu. Bu
sözleri Ares’ in canını yaktı. Karşısında titreyen ve bu sözleri dile getiren
sevgilisinin bu hali, onun canını yaktı. Yataktan kalktığında, tüm heybetini
sevgilisinin gözleri önüne serdi. Beren’ in gözleri yere inmişken, Ares onun çenesini
kavramış ve onunla göz göze gelmek için başını kendisine çevirmişti.
“Gözlerindeki korkuyu hiç sevmedim Beren”
sevgilisinin çenesini serbest bıraktı ve daha sonra adımları kapıya yönelen
Ares, kırgın hali ile odayı terk etti. Beren Ares’ in ardından bedenini yatağa
atmış ve oturduğu sıra dirseklerini dizine dayayıp, elini yüzüne kapatmıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder