Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 43. Bölüm

 


Akşam saatleri şirketten ayrılan üç araba her zaman olduğu gibi yine arka arkaya malikâneye doğru yola koyulmuştu. Ares bugün oldukça kötü bir gün geçirmiş olmasından dolayı, arabayı kullanan bu kez Cenk olmuştu. Malikâneye vardıklarında, onları karşılayan Beril, o kadar da parlak bir ifade ile gelen erkekleri karşılayamamıştı. Akşam yemeğinde, herhangi bir sohbet edilmemiş ve hazırlanan yemekler genel olarak tabaklarda kalmıştı.

Kapkara günlere şahit oluyordu malikâne duvarları. Renksizlşemiş ve cansızlaşmıştı, bir şeyler eksikti sanki. Üzerini değiştirmek için odasına gitmesi gereken Ares, kapının önüne ulaştığında derin bir nefes alıp, ger, bırakmıştı. Odaya girdiği sıra tüm evi kaplayan sessizliğine boyun eğerken, burnuna dolan sevgilisinin kokusu ile sert bir tokata maruz kalmış gibi hissediyordu.

Odanın orasında durup, yatağına baktı bir süre. Midesinde hissettiği kramp, onu nefesinden ederken, buna engel olabilecek hiçbir şey elinden gelmiyordu. Neden diye geçti o an aklından. Neden çekiyorum bu acıyı, kendime bunu neden yaşatıyorum? Daha sonra odasından çıktı.

_

Beren yine yatağında uzanmış ve gündüzden bu yana değişen hiçbir şey olmadan aynı hali ile acırlarla baş etmeye çalışıyordu. Kızlarla yaptığı konuşmanın ardından onların yokluğu ile baş başa kalmış ve dört bir yanını yine kendi düşünceleri kuşatmıştı.

Beklenmeyen bir zamanda yine kapısı birileri tarafından yeniden vurulduğunda, saat hayli geç olduğu için bekletmemek adına hızlı adımlarla kapıya ilerlemişti. Kapıyı araladığında, gözlerinin ona bir oyun oynadığını düşündü.

Hatta aklını yitirmiş ve çalınmayan kapı ile kapıdaki boşluğu, o karşısında olsun diye yalvardığı beden olarak görmeye başlamıştı. Dudaklarını aralayıp, sesini dışarı ulaştırmak için hayli zorlanmış olsa, bunu başarmıştı.

“Ares” gerçekten burada olduğuna inanmasa da, bu görüntünün kaybolmamasını diledi Beren.

Aklından hala karşısındaki bu görüntüyü inkâr ediyordu Beren. Bunun bir hayal olduğu hissine kapılmış ve bu yüzden korkan birkaç adımlarla geriye doğru gitmişti. Bu görüntünün gerçek olduğuna inandığı bir vakit ise korku düştü kalbine. Ares eğer buradaysa, ondan yüzüğü almak için gelmiş olmalıydı.

Yumruk yaptığı sağ elini arkasına saklayarak, ondan yüzüğünü gizlemek istedi. Her ne olursa olsun Ares’ in bu yüzüğü onun parmağından çıkarmasına müsaade etmeyecekti. Eğer Ares bu yüzüğü ondan geri alırsa, bir daha asla geri vermeyeceğini biliyordu.

“Dışarıda, benimle görülmekten utanmanı anlıyorum” sanki yıllar geçmişti sevgilisinin ayrı düşeli. Etki altına girdiği bu ses tonundan duyduğu sözlerin ardından kuru boğazı ile yutkunmanın canını yakması ile sarsıldı. Ne inkâr edebildi, ne de kabul etmeye düşünceleri yetebilirdi.

Ares birkaç adım atarak odaya girdiğinde, gelme amacından korkan Beren, onunla aynı anda geriye gitmeye devam etti. Ardından kapıyı onunla göz gözeyken kapatan Ares, adımlarını kesmeden odanın ortasına kadar ilerlemişti. Sonunda karşılıklı olarak odanın orasında kaldı iki genç.

“Üzgünüm ama hayatının geri kalanını bu utançla geçirmelisin çünkü bencil bir adam olarak, hayatımın son gününe kadar seni yanı başımda tutacağım” söylediği sıra kesin bir dil kullanan Ares, karşısında, ona perişan gözlerle bakan sevgilisinin, sözlerinden hiçbir kuşku duymamasını istiyordu.

“Eğer sen olmayacaksan, benim devam etmemin hiçbir sebebi yok, Beren. Hayatımın sensiz diye bir seçeneğini yok” onun sözlerini algılamıyordu Beren. Bir kolesterol hastasının nasıl kalbin giden damarları tıkanıp, kan akışı azalttığı için kalp krizine neden olursa; Beren’ in tıpkı onun gibi tüm algısı kapanmış gibi bakıyordu sevgilisinin yüzüne.

Dizlerinde derman kalmayan Beren olduğu yere, dizlerinin üzerine düştü. Sanki sevgilisinin dudaklarından ayrılmalarına dair sözler dökülmüştü. Gözyaşları ardı ardına ıslattı yanaklarını. Aklında birkaç kelimeyi bir araya getirmek için zorlanırken, sevgilisinin ikna etmeyi hedefliyordu.

“Affet beni Ares, lütfen. O sözleri söyleyebilme cesareti gösterebilen ben, asıl ben utanılacak bir insanım. İnsanların hakkımda ne diyeceğini umursayan benim affedilmeye hakkım yok ama lütfen affet beni. Özür dilerim” zorlukla anlaşılan sözleri ile sevgilisinin kulaklarını işgal ediyorsa da, Ares onun her sözünü anlayabilmişti. Beren’ in bu haline karşılık olarak, birkaç adımla onun yanına ulaştı Ares.

“Ayağa kalk, Beren”

“Bana verdiğin sevgiye ihanet ettim Ares, bunun için ayaklarına kapanarak senden af dilemeliyim” gözleri yerde, utancından bin parçaya bölünüyordu. Ares onun bu haline daha fazla dayanamazken, eğilerek, onun kolunu kavramış ve ayakta durmasını sağladı.

“Sakın, bir daha böyle bir şey yapma” kızgın ses tonu ile söylediğinde, sevgilisinin bu yaptığı hareket onu gerçekten kızdırmıştı. Güzel sevgilisinin bu yaptığını ona yakıştırmamış ve kendi gibi bir adamın önünde bu şekilde af dilemesi karşısında hayıflanmıştı.

“Sen ne dediğimi duymadın mı?” alnı karışmış, kızgın gözleri sevgilisinin yüzüne bakarken, onunla göz göze gelmeye uğraşıyordu.

“Sana yüzüğü geri vermeyeceğim, onu benden alamazsın” Beren, elbette ki hiçte iyi değildi. Yorgun bedeni dün gece uyuyamamış ve şimdi bilinci pekte sağlıklı bir halde olmadığında, olanlar ona bir rüyadaymış gibi tesir ediyordu.

“Sarhoş musun, sen?” başını ona biraz daha yaklaştırıp, o pis kokunun burnuna dolmasını bekledi, ancak kokuyu alamamıştı.

“Dün gece hiç uyumadım. Açım ve birkaç tane üst üste uyku ilacı almama rağmen hala uyuyamıyorum. Odaklanamıyorum ve bazen iki tane Ares oluyorsun” olanlardan sonra zayıf bünyesi pekte sağlıklı bir durumda kalmamış ve onu fazlası ile yıpratmıştı.

“Önemli olan bu değil Ares, hadi affet beni. Bana yeniden güzelim de, hadi affettiğini söyle” Ares’ in boynuna kollarını sıkıca saran Beren, devamlı olarak aynı şeyi söyleyip, sayıklıyor bir hale gelmişti.

“Beren, ne yapıyorsun?” Ares, onun bu tuhaf hallerine şaşırmış olsa da, ellerini sevgilisinin kollarına koyup, kendinden uzaklaştırmak için görevlendirdi.

“Bana bahşedilmiş olan aşka sahip çıkıyorum” ufak bir zıplama hareketinin ardından Beren, bacaklarını da, sevgilisinin bedenine sarmıştı. Ares’in ise bu durum karşısında yapabildiği tek şey; o düşmesin diye onun sırtına kollarını dayamak olmuştu.

“Pekâlâ, eve gitmemiz gerek. Ama önce kucağımdan inmen gerek” küçük bir çocuğu ikna etmeye çalışan bir adam gibi hissetti, Ares o an kendini. Beren’ in sıtında olan ellerini, onun iki yanına indirmiş ve bedeninden uzaklaştırmak için harekete geçerken, Beren’in kollarını daha çok sıktığını hissetti.

“Hayır, hayır. Beni bırakıp gitmene izin vermeyeceğim” başını sevgilisinin geniş omzuna yasladı Berne. Belki biraz içtiği uyku haplarının etkisinden, birazdan sevgilisinin huzurlu kolları arasında olmak onun gözkapaklarının aşağıya düşmesine neden oluyordu.

“Söylediklerimi duymuyor musun Beren?” kızgın değildi, bu durumdan sıkılmış bir hali yoktu. Ares’ in Beren ile şuan bu durumda olması açıkçası o an hoşuna dahi gidiyordu. Ancak şuan onunla anlaşamıyor olmayı, hayli tuhaf karşılıyordu.

“Seni bırakmayacağım” Bere yine onun sözlerine karşılık farklı bir cevap verdiğinde, sevgilisi ile bugün doğru bir iletişim kuramayacakları kanaatına vardı Ares. Yüzünde ufak bir gülümse ile kollarını sevgilisinin sırtına yeniden doladı. Ares o an sevgilisinin omzunu silktiğini hissetti.

“Pekâlâ, hadi eve gidelim” Ares o an sevgilisini, annesinin kucağında uyuyakalmış küçük bir kız çocuğu misali odadan çıkarıp, asansöre ulaştı. Kısa süren asansör yolculuğunun ardından giriş katına ulaşmış ve daha sonra resepsiyonda ki, birkaç çalışanın onları izleyen gözleri karşısında otelin kapısından dışarıya ulaşmıştı.

Otelin kapısının önünde, Ares’ in arabasını hazırda bekleten adam, onları gördüğü an harekete geçip, arabasının ön kapısını açmışken, efendisinin emrini duydu.

“Arka kapıyı aç” adam anında ona itaat etmiş ve arabanın arka kapısını açıp, efendisini bekledi. Ares kucağında artık uyuya kalmış olan bedeni arka koltuğa yatırdığı bir vakit; uyku arasında bunu fark eden Beren, kollarını çözmemek için diretmişti.

“Hadi ama Beren” koltukta olan beden, onu boynundan sıkı sıkı tutup, kendine çekerken, elleri ile hala sevgilisinin kollarının arasından kurtulmaya çalışıyordu. Aslında Ares o an istese gerçek bir güç kullanımı ile Beren’ in kolları arasından kurtulabilirdi. Ancak o an bunu istemiyordu Ares. Kollarını incitmenin endişesi aklında dolanırken, aslından ona bu kadar yakın olmak, olanlardan sonra ona da, iyi geliyordu.

“Seni asla bırakmayacağım” uykuda mırıldanır bir halde söylerken, onu bırakmamak için ciddi bir güç gösteriyordu Beren. Eğer kollarını biraz olsun gevşetirse, sevgilisinin kaybetmekten, onun kaybolmasından korkuyordu.

Zor bir şekilde de olsa, Ares sonundan sevgilisi onu biran olsun bırakmamışken, arabaya binmeyi başarmış ve daha sonra onu kucağında yan oturur bir hale getirmişti. Beren yarı uyuyan haline devam etmiş ve derin bir uykuya teslim olmuştu.

“Arabayı kullan” kapısını örtmek için bekleyen adamına emrini bildirdikten sonra adam ona başı ile onaylamış ve arabanın etrafından dolanıp, sürücü koltuğuna yerleşmişti. Araba yolda ilerlemeye başlamış ve malikâneye ulaşmış için asfaltı aşındırmıştı. Bulutlar bu kez çiftin şerefine serbest bıraktı kar tanelerini. Gökyüzünden ayrılan kar tanelerini sessiz ve esenlikle karşılıyordu yeryüzü.

Malikâneye ulaşan araba kapının önünde durduğunda, Ares arabadan inebilmek için sevgilisini dikkatle kucağına almıştı. Şoförlük yapan adam ise çoktan Ares’ in kapısını aralamış ve inmesi için yardımda bulunmuştu. Sevgilisi kucağında derin derin uyurken, Ares arabadan inmekte zorlanan hali ile söylenmeden edemedi.

“Kendimi beş yaşında bir çocuğu evlat edinmiş gibi hissediyorum” onun bu sözlerinin ardından kapıyı örtmek için bekleyen adamın dudaklarından ufak bir kahkaha dışarıya ulaşmıştı. O an Ares’ in öfkeli gözlerine maruz kalan adam hemen kendini toparlamaya çalıştı.

“Yarın ofisime gel” sebebi ise Beren hakkında rapor istemesiydi.

“Peki, efendim” Ares evin kapısına yaklaşıp, kapıyı nasıl açacağını düşünmeye başladığı sıra onları getiren adam, önce arabayı kendi yerine park etmiş ve daha sonra orada kalan arabasını almak için otele bir taksi ile geri dönmek için harekete geçmişti. Ares kapıyı yaklaştığı sıra kapı aralanmış ve Ares’ e bir kurtuluş sunmuştu. Ares o an kapıyı açanın Selin olduğunu gördü.

“O iyi mi?” içeriye geçmesi için kapıyı tamamen araladığı bir zaman Beren’ in görüntüsü hakkında endişlendiğinde, baygın olabileceği endişesi ile kaygılanmıştı.

“Uyuyor sadece. Merak etme, iyi”Ares kapıdan içeri girdiğinde, onun yüzündeki endişeyi fark etmiş ve onu rahatlatmak için hafifçe gülümsemişti.

“İyi geceler” Ares’ in merdivenlere ilerlediği bir zaman yüzünde buruk bir gülümseme ile arkasından söyledi Selin.

“Sana da” Ares ise onunla yeniden göz göze gelerek söylemiş ve daha sonra sevgilisi ile birlikte merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Ares gözden kayboluncaya kadar arkasından bakan Selin, ona bir kez daha hayran olmuştu.

Ares’ in ne kadar güçlü bir adam olduğuna bir kez daha tanık olmuştu. Kendisi ile görülmek istemeyen ve bunu yüzüne söyleyen sevgilisini bile affedip, onu şu kadarcık bir zaman sonra kendi kucağında evine getirmişti.

Tüm bu yaşananlara ne gerek var, dedi Selin içinden. Beren’ e bir kez daha kızdı. Kendi hayatı mahvolmuşken, başkalarının hayatını mükemmelleştirmek için çalışıp çabalayan bu adamı neden incitek ister bir insan?

Onca şey atlatan ve daha nicelerin atlatmak için çabalayan bu adamı neden üzmek ister bir insan? Ares ve Beren birbirlerini bu kadar severken, neden bunları yaşamak zorunda kalmışlardı. Ares acısının Beren ile hafifletmeye çalışıyorken, Beren’ in açtığı yaraları nasıl hafifletecekti? Beren’ in ona yaptığı bu haksızlık, hangi kitapta kabul görürdü?

_

Ares sevgilisini yatağa nazikçe bıraktığı sıra derin uykusunda olan Beren’ in kolları da gevşemiş ve Ares nihayet serbest kalmıştı. Beren ise yatakta kendine uygun bir pozisyon bulup, yan dönerek uykusuna devam etmişti. Onun bu hallerini gülümseyerek izledi Ares. Artık sevgilisi tam olarak yanındaydı. Ondan uzaklaşamıyor ve görmeden yapamıyordu Ares. Onun nefesini hissetmediğinde, rahat nefes alamıyordu sanki.

 Yatakta uyuyan bedenin üzerine hafifçe eğilmiş ve saçlarının arasına bir öpücük bahşetmişti. Adımları daha sonra banyonun yolunu tutmuş ve kısa bir dul almıştı. Banyoda işi bittiğinde, yeniden odaya dönmüş ve yatağa yaklaşıp, sevgilisini uyandırmamaya dikkat ederek yanına uzanmıştı. Onca yorgunluğun ardından ise tatlı bir uyku onu da ziyaret etmişti.

_

Rüyalar âleminin kapısı açıldı ve açılan kapıdan yavaşça içeri girdi Beren. Bir ormanda buldu kendini. Karanlığın en koyu hali ile kuşanan bu orman nefes alınamayacak kadar korkunç görünüyordu. Beren’ in adımları ilerlemeye başladığında, sanki onu bir yere ulaştırmak isteyen bir güç vardı.

 Adımları ilerledi ilerledi ve sonunda bir evin varlığını gördü Beren. Uzakta olan bu ev alevler içinde kalmıştı. Karanlığı bile delen ışığı ile koca evi çepeçevre saran koca kızıl alevlere şahit oldu. Kendi ışığı ile aydınlanan etrafta, gökyüzüne uzanan kara dumanları görebiliyordu. Evin pençelerinden bir yanardağdan sızan lavlar gibi dışarıya sızan alevlerden korktu Beren.

Etrafta gözleri birilerini bulma umudu ile gezinmeye başladığında, sanki bu koca ormanda kendinden başka hiç kimse yoktu o an. Ya evde birileri varsa; diye geçti aklından. Adımları biraz daha yaklaştığında, sıcağı öyle hissediyordu ki, gözlerine yaşlar birikmiş ve narin yanakları al al, olmuştu.

Birkaç adım daha attığında, evin çevresini tellerin sardığını fark etti. Evi daire içine almış olan bu teller hem yüksek, hem de Beren’ in gücü için fazlası ile sağlamdı. Telin çevresinde yürüyüp, yanan evin akıbetini izliyordu. Kapısı ve pencereleri açık olan ev, yavaş yavaş küle dönüyordu her saniye.

Adımları hiç durmadan devam ederken, evin görüntüsünden ayrılmamış olan gözleri açık olan kapıdan içeri bir beden olduğunu gördü. Adımları o saniye durmuştu Beren’ in. Ancak evin içindeki beden öylece oturmuş ve alevlerin onu nasıl yaktığı izler gibi bir hali vardı.

Beren, o bedenin Ares olduğunu fark ettiğinde; aklını yitirdiğini sandı. Alevlerin sıcaklığı ile ısınmış olan tellere tutundu o an. Bir tava dolusu kızdırılmış yağından başından aşağıya döküldüğünü hissetti. Ellinin altında hissettiği sıcaklığı umursamazken, yüzüne vuran alevlerin sıcaklığı daha da yaktı canını, alevler daha da büyüdü gözünde. Telleri tüm gücü ile sarsmaya başladı o an.

“Ares!” sesini duyan Ares’ in gözleri ona dönmüş ancak yaptığı tek hareketlilik bu olurken, öylece oturmaya devam etmişti.

“Ares, yapma” deli kuvvetli ile sarstı, elini yakan telleri. Ancak hiçbir işe yaramadan tüm heybeti ile sevgilisi ile arasına set çekmişti, bu çelikten yapılmış olan teller. Gözyaşları yanaklarını ıslattı. Hıçkırıkları karıştı geceye… Gerçek mi, dedi Beren kendi kendine.

Rüya mı? Eğer rüyaysa ne zaman uykuya daldım. Rüyada bu alevlerin sıcaklığı beni nasıl yakabilir? Gerçek değil, rüyadayım. Uyanacağım ve hepsi bitmiş olacak…

“Ares” alevler artık gözlerinin önünde sevgilisinin bedenini esir almıştı. Bu nasıl kâbus diyordu kendi kendine. Telleri sarsan elleri hiçbir işe yaramazken, güçsüzlüğüne yandı Beren.

“Ares, ne olur yapma” gözleri bakıp kül olmayı bekleyen bedenin karşısında daha çok yanıyordu Beren. Benim yüzümden, bana kızdığı için… Gözyaşlarının bu koca alevlere tesir edemeyişine lanet etti o an. Aşamadığı, elini yakın bu tellere lanet etti.

“Ares” adını söylemekten vazgeçmeden onun gözlerine bakıyordu.

“Ares” Beren, o an korkuyla irkilerek doğruldu yataktan. Beyni o an algılamaya başladığında, Ares’ in odasına olduğunu fark etti. Elini kalbinin üzerine koyup, neredeyse sesi kulaklarına kadar ulaşan organın biraz olsun sakinleşmesini bekledi.

Gördükleri gerçek değildi, bir kâbustu ve bitmişti. Derin birkaç nefes alıp, yanaklarını ıslatmış olan gözyaşlarını kuruladı. Yanında uyuyan sevgilisine ilişti gözleri. Az önce alevlere yem olan bedeninde gözlerini gezdirdi. Bu nasıl bir kâbustu?

Korkuyla çarpan kalbine sözünü geçiremezken, sakin olmaya ve doğru nefes almaya çabaladı kendini. Tekrar yatağa uzandığında, sevgilisinin uyuyan bedenine, kendini daha da yaklaştırdı. O görüntüler gitmiyordu, gözlerinin önünden. Gerçek olmadığı biliyorken, son yaşanan şeylerin ardından bu görüntüler fazlası ile bedenine tesir etmişti.

Elini sevgilisinin yanağına çıkardı Beren. Nazik olmaya dikkat ederek sevgilisinin yanağını usul usul sevdi. Onun bedenini saran alevlerin sıcaklığını sanki hala hissediyordu. Hıçkırıklarının ardı arkası kesilmezken, onu uyandırmaktan korktuğu için eli ile dudaklarını örttü. Sevgilisinin yanağına dayadığı elini bu kez, onun yastığın altına koyduğu elini kendine çekip, dudaklarını hafifçe dokundurdu.

“Affet beni Ares. Lütfen bu yaptığım aptallığı bağışla” onun hıçkırıkları ve dokunuşlarının ardından Ares gözlerini aralamıştı.

“Beren?” gözlerinden akan yaşlar ve dışarıya ulaşan hıçkırıklarını fark eden Ares, anında dirseğinden destek alarak doğrulmuş ve ona yüzüne daha yakından bakarak sordu. Boşta kalan eli ise çoktan sevgilisinin yüzünü lekeleyen yanaklarındaki yaşları kurulamak için görev almıştı.

“Ben çok korkunç bir rüya gördüm. Öyle gerçekçiydi ki, uyanığım ama hala gözlerimin önünde sanki” Ares onun sözlerinin ardından beklemeden kolunu, onun beline sarıp, yeniden yanına uzandı. Onun başını kaldırmasının ardından diğer kolunu sevgilisinin başının altına koymuş ve tamamen bedenleri birbirine değer olmuştu.

Beren sevgilisinin karnının üzerinden kolunu sardığında, ona daha çok yaklaştı. Hala gözlerinin önünde, sevgilisinin yanan bedeni vardı. Bir şeylerin eksin olduğunu hissetti o an. Ares yanındaydı ve onun kolları arasında, bedeni ona bu kadar yakınken, uzanıyordu. Ancak Beren bir eksiklik hissediyordu.

“Titriyorsun Beren, o bir rüyaydı. Uyandın ve bitti. Ben yanındayım, korkmana gerek yok” sevgilisinin sözlerinin ardından kapalı tuttuğu gözleri bir şimşeği hızı ile anında açılmıştı. Beren o an o hissettiği eksiği bulmuştu nihayet. Sevgilisinin dudaklarından ismini duyuyor olmaktı.

Ares ona devamlı Beren diyordu. Hâlbuki şuan güzelim diye seslenmeliydi. Sahi Beren, en son ne zaman duymuştu, sevgilisinin dudaklarından dökülen bu kutsal saydığı kelimeyi? Ya Ares ona neden güzelim demek istemiyordu.

Bedeni ile içi de, titredi Beren’ in o an. Birbirlerine sıkıca sarılmış olan bu iki bedenin arasında, bu soğukluk nasıl mümkün olabilirdi? Beren sevgilisi ile sarmaş dolaş yatar bir halde, onun kalp atışlarını dahi duyabiliyorken, koca mesafelerin aralarına girdiğini hissetti.

 Güneşin gökyüzünü aydınlatma zamanına kadar iki bedende, bir daha gözlerini yumamamış ve uyku onları bir daha uğramamıştı. Birbirlerinin uyanık olduğunun farkında olsa da, ikisinin arasında tek duyulan nefes sesleriydi.

Birbirlerine sarılmış bir halde  yan yana olsalar da, henüz huzura erememişlerdi. Beren’ in aklında o an; onca affet beni sözüne karşılık, Ares’ den hiç affettim sözünü duymamış olması dolanıyordu. Beren’ in, sevgilisinin dudaklarından güzelim kelimesini duymaya ihtiyacı vardı. Ancak o zaman her şey normale dönmüş olabilirdi.

Yaptığı hatanın nelere sonuç verdiğini şimdi daha iyi anlıyordu Beren. Yaptığı aptallık belki de, en çok kendi canını yakmıştı. Düşünmeden, tartmadan sevgilisine karşı kurduğu birkaç cümle ile ne hale getirmişti, Beren ikisi…

Bir daha böyle bir şeyi yaşamamak için yemin etti Beren. Ona karşı kullanacağı sözleri önceden düşeneceğine ve sevgilisini bir daha böylesine yaralamayacağına dair yemin etmişti. Ares insanlara karşı her ne kadar katı ve soğuk bir izlenip sunsa da, aslında o fazlası ile hassas düşüncelere sahip biriydi.

Eğer sizi hayatına dâhil edip, ne kadar değer verdiğini gösteriyorsa, ona karşı kullanacağınız en ufak bir söz dahi onun bedeninde büyük yaralar açabilirdi. Tıpkı Beren’in yaptığı gibi… Ancak şöyle de bir gerçek vardı ki; Ares Beren’ i kendi bedenine bile büyük gelen bir sevgi ile seviyordu.

Zira öyle olmasa, bu kadar ağır bir durum karşısında; Beren hala otel odasına olabilirdi. İnsanoğlu hayatının tamamını bir şeylerin gelmesini bekleyerek geçirir. Zamanı gelince doğar, zamanı gelince öğrenmeye başlar, zamanı büyümeye başarve zamanı gelince de, artık ölürdü. Dünyanın düzeni buna göre kurulmuş ve tüm kâinat buna tabii tutuluyordu. Bu yüzden Beren’ de her şeyin normale döneceği günün zamanını beklemeliydi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...