Akşam saatleri şirketten ayrılan üç araba her zaman
olduğu gibi yine arka arkaya malikâneye doğru yola koyulmuştu. Ares bugün
oldukça kötü bir gün geçirmiş olmasından dolayı, arabayı kullanan bu kez Cenk
olmuştu. Malikâneye vardıklarında, onları karşılayan Beril, o kadar da parlak
bir ifade ile gelen erkekleri karşılayamamıştı. Akşam yemeğinde, herhangi bir
sohbet edilmemiş ve hazırlanan yemekler genel olarak tabaklarda kalmıştı.
Kapkara günlere şahit oluyordu malikâne duvarları.
Renksizlşemiş ve cansızlaşmıştı, bir şeyler eksikti sanki. Üzerini değiştirmek
için odasına gitmesi gereken Ares, kapının önüne ulaştığında derin bir nefes
alıp, ger, bırakmıştı. Odaya girdiği sıra tüm evi kaplayan sessizliğine boyun
eğerken, burnuna dolan sevgilisinin kokusu ile sert bir tokata maruz kalmış
gibi hissediyordu.
Odanın orasında durup, yatağına baktı bir süre.
Midesinde hissettiği kramp, onu nefesinden ederken, buna engel olabilecek
hiçbir şey elinden gelmiyordu. Neden
diye geçti o an aklından. Neden çekiyorum
bu acıyı, kendime bunu neden yaşatıyorum? Daha sonra odasından çıktı.
_
Beren yine yatağında uzanmış ve gündüzden bu yana
değişen hiçbir şey olmadan aynı hali ile acırlarla baş etmeye çalışıyordu. Kızlarla
yaptığı konuşmanın ardından onların yokluğu ile baş başa kalmış ve dört bir
yanını yine kendi düşünceleri kuşatmıştı.
Beklenmeyen bir zamanda yine kapısı birileri
tarafından yeniden vurulduğunda, saat hayli geç olduğu için bekletmemek adına
hızlı adımlarla kapıya ilerlemişti. Kapıyı araladığında, gözlerinin ona bir
oyun oynadığını düşündü.
Hatta aklını yitirmiş ve çalınmayan kapı ile
kapıdaki boşluğu, o karşısında olsun diye yalvardığı beden olarak görmeye
başlamıştı. Dudaklarını aralayıp, sesini dışarı ulaştırmak için hayli zorlanmış
olsa, bunu başarmıştı.
“Ares” gerçekten burada olduğuna inanmasa da, bu
görüntünün kaybolmamasını diledi Beren.
Aklından hala karşısındaki bu görüntüyü inkâr
ediyordu Beren. Bunun bir hayal olduğu hissine kapılmış ve bu yüzden korkan
birkaç adımlarla geriye doğru gitmişti. Bu görüntünün gerçek olduğuna inandığı
bir vakit ise korku düştü kalbine. Ares eğer buradaysa, ondan yüzüğü almak için
gelmiş olmalıydı.
Yumruk yaptığı sağ elini arkasına saklayarak, ondan
yüzüğünü gizlemek istedi. Her ne olursa olsun Ares’ in bu yüzüğü onun
parmağından çıkarmasına müsaade etmeyecekti. Eğer Ares bu yüzüğü ondan geri
alırsa, bir daha asla geri vermeyeceğini biliyordu.
“Dışarıda, benimle görülmekten utanmanı anlıyorum”
sanki yıllar geçmişti sevgilisinin ayrı düşeli. Etki altına girdiği bu ses
tonundan duyduğu sözlerin ardından kuru boğazı ile yutkunmanın canını yakması
ile sarsıldı. Ne inkâr edebildi, ne de kabul etmeye düşünceleri yetebilirdi.
Ares birkaç adım atarak odaya girdiğinde, gelme
amacından korkan Beren, onunla aynı anda geriye gitmeye devam etti. Ardından
kapıyı onunla göz gözeyken kapatan Ares, adımlarını kesmeden odanın ortasına
kadar ilerlemişti. Sonunda karşılıklı olarak odanın orasında kaldı iki genç.
“Üzgünüm ama hayatının geri kalanını bu utançla
geçirmelisin çünkü bencil bir adam olarak, hayatımın son gününe kadar seni yanı
başımda tutacağım” söylediği sıra kesin bir dil kullanan Ares, karşısında, ona
perişan gözlerle bakan sevgilisinin, sözlerinden hiçbir kuşku duymamasını
istiyordu.
“Eğer sen olmayacaksan, benim devam etmemin hiçbir
sebebi yok, Beren. Hayatımın sensiz diye bir seçeneğini yok” onun sözlerini
algılamıyordu Beren. Bir kolesterol hastasının nasıl kalbin giden damarları
tıkanıp, kan akışı azalttığı için kalp krizine neden olursa; Beren’ in tıpkı
onun gibi tüm algısı kapanmış gibi bakıyordu sevgilisinin yüzüne.
Dizlerinde derman kalmayan Beren olduğu yere,
dizlerinin üzerine düştü. Sanki sevgilisinin dudaklarından ayrılmalarına dair
sözler dökülmüştü. Gözyaşları ardı ardına ıslattı yanaklarını. Aklında birkaç kelimeyi
bir araya getirmek için zorlanırken, sevgilisinin ikna etmeyi hedefliyordu.
“Affet beni Ares, lütfen. O sözleri söyleyebilme
cesareti gösterebilen ben, asıl ben utanılacak bir insanım. İnsanların hakkımda
ne diyeceğini umursayan benim affedilmeye hakkım yok ama lütfen affet beni.
Özür dilerim” zorlukla anlaşılan sözleri ile sevgilisinin kulaklarını işgal
ediyorsa da, Ares onun her sözünü anlayabilmişti. Beren’ in bu haline karşılık
olarak, birkaç adımla onun yanına ulaştı Ares.
“Ayağa kalk, Beren”
“Bana verdiğin sevgiye ihanet ettim Ares, bunun
için ayaklarına kapanarak senden af dilemeliyim” gözleri yerde, utancından bin
parçaya bölünüyordu. Ares onun bu haline daha fazla dayanamazken, eğilerek,
onun kolunu kavramış ve ayakta durmasını sağladı.
“Sakın, bir daha böyle bir şey yapma” kızgın ses
tonu ile söylediğinde, sevgilisinin bu yaptığı hareket onu gerçekten
kızdırmıştı. Güzel sevgilisinin bu yaptığını ona yakıştırmamış ve kendi gibi
bir adamın önünde bu şekilde af dilemesi karşısında hayıflanmıştı.
“Sen ne dediğimi duymadın mı?” alnı karışmış,
kızgın gözleri sevgilisinin yüzüne bakarken, onunla göz göze gelmeye
uğraşıyordu.
“Sana yüzüğü geri vermeyeceğim, onu benden
alamazsın” Beren, elbette ki hiçte iyi değildi. Yorgun bedeni dün gece
uyuyamamış ve şimdi bilinci pekte sağlıklı bir halde olmadığında, olanlar ona
bir rüyadaymış gibi tesir ediyordu.
“Sarhoş musun, sen?” başını ona biraz daha
yaklaştırıp, o pis kokunun burnuna dolmasını bekledi, ancak kokuyu alamamıştı.
“Dün gece hiç uyumadım. Açım ve birkaç tane üst
üste uyku ilacı almama rağmen hala uyuyamıyorum. Odaklanamıyorum ve bazen iki
tane Ares oluyorsun” olanlardan sonra zayıf bünyesi pekte sağlıklı bir durumda
kalmamış ve onu fazlası ile yıpratmıştı.
“Önemli olan bu değil Ares, hadi affet beni. Bana
yeniden güzelim de, hadi affettiğini söyle” Ares’ in boynuna kollarını sıkıca
saran Beren, devamlı olarak aynı şeyi söyleyip, sayıklıyor bir hale gelmişti.
“Beren, ne yapıyorsun?” Ares, onun bu tuhaf
hallerine şaşırmış olsa da, ellerini sevgilisinin kollarına koyup, kendinden
uzaklaştırmak için görevlendirdi.
“Bana bahşedilmiş olan aşka sahip çıkıyorum” ufak
bir zıplama hareketinin ardından Beren, bacaklarını da, sevgilisinin bedenine
sarmıştı. Ares’in ise bu durum karşısında yapabildiği tek şey; o düşmesin diye
onun sırtına kollarını dayamak olmuştu.
“Pekâlâ, eve gitmemiz gerek. Ama önce kucağımdan
inmen gerek” küçük bir çocuğu ikna etmeye çalışan bir adam gibi hissetti, Ares
o an kendini. Beren’ in sıtında olan ellerini, onun iki yanına indirmiş ve
bedeninden uzaklaştırmak için harekete geçerken, Beren’in kollarını daha çok
sıktığını hissetti.
“Hayır, hayır. Beni bırakıp gitmene izin
vermeyeceğim” başını sevgilisinin geniş omzuna yasladı Berne. Belki biraz içtiği
uyku haplarının etkisinden, birazdan sevgilisinin huzurlu kolları arasında
olmak onun gözkapaklarının aşağıya düşmesine neden oluyordu.
“Söylediklerimi duymuyor musun Beren?” kızgın
değildi, bu durumdan sıkılmış bir hali yoktu. Ares’ in Beren ile şuan bu
durumda olması açıkçası o an hoşuna dahi gidiyordu. Ancak şuan onunla
anlaşamıyor olmayı, hayli tuhaf karşılıyordu.
“Seni bırakmayacağım” Bere yine onun sözlerine
karşılık farklı bir cevap verdiğinde, sevgilisi ile bugün doğru bir iletişim
kuramayacakları kanaatına vardı Ares. Yüzünde ufak bir gülümse ile kollarını
sevgilisinin sırtına yeniden doladı. Ares o an sevgilisinin omzunu silktiğini
hissetti.
“Pekâlâ, hadi eve gidelim” Ares o an sevgilisini,
annesinin kucağında uyuyakalmış küçük bir kız çocuğu misali odadan çıkarıp,
asansöre ulaştı. Kısa süren asansör yolculuğunun ardından giriş katına ulaşmış
ve daha sonra resepsiyonda ki, birkaç çalışanın onları izleyen gözleri
karşısında otelin kapısından dışarıya ulaşmıştı.
Otelin kapısının önünde, Ares’ in arabasını hazırda
bekleten adam, onları gördüğü an harekete geçip, arabasının ön kapısını
açmışken, efendisinin emrini duydu.
“Arka kapıyı aç” adam anında ona itaat etmiş ve
arabanın arka kapısını açıp, efendisini bekledi. Ares kucağında artık uyuya
kalmış olan bedeni arka koltuğa yatırdığı bir vakit; uyku arasında bunu fark
eden Beren, kollarını çözmemek için diretmişti.
“Hadi ama Beren” koltukta olan beden, onu boynundan
sıkı sıkı tutup, kendine çekerken, elleri ile hala sevgilisinin kollarının
arasından kurtulmaya çalışıyordu. Aslında Ares o an istese gerçek bir güç
kullanımı ile Beren’ in kolları arasından kurtulabilirdi. Ancak o an bunu
istemiyordu Ares. Kollarını incitmenin endişesi aklında dolanırken, aslından
ona bu kadar yakın olmak, olanlardan sonra ona da, iyi geliyordu.
“Seni asla bırakmayacağım” uykuda mırıldanır bir
halde söylerken, onu bırakmamak için ciddi bir güç gösteriyordu Beren. Eğer
kollarını biraz olsun gevşetirse, sevgilisinin kaybetmekten, onun
kaybolmasından korkuyordu.
Zor bir şekilde de olsa, Ares sonundan sevgilisi
onu biran olsun bırakmamışken, arabaya binmeyi başarmış ve daha sonra onu
kucağında yan oturur bir hale getirmişti. Beren yarı uyuyan haline devam etmiş
ve derin bir uykuya teslim olmuştu.
“Arabayı kullan” kapısını örtmek için bekleyen
adamına emrini bildirdikten sonra adam ona başı ile onaylamış ve arabanın
etrafından dolanıp, sürücü koltuğuna yerleşmişti. Araba yolda ilerlemeye
başlamış ve malikâneye ulaşmış için asfaltı aşındırmıştı. Bulutlar bu kez
çiftin şerefine serbest bıraktı kar tanelerini. Gökyüzünden ayrılan kar
tanelerini sessiz ve esenlikle karşılıyordu yeryüzü.
Malikâneye ulaşan araba kapının önünde durduğunda,
Ares arabadan inebilmek için sevgilisini dikkatle kucağına almıştı. Şoförlük
yapan adam ise çoktan Ares’ in kapısını aralamış ve inmesi için yardımda
bulunmuştu. Sevgilisi kucağında derin derin uyurken, Ares arabadan inmekte
zorlanan hali ile söylenmeden edemedi.
“Kendimi beş yaşında bir çocuğu evlat edinmiş gibi
hissediyorum” onun bu sözlerinin ardından kapıyı örtmek için bekleyen adamın
dudaklarından ufak bir kahkaha dışarıya ulaşmıştı. O an Ares’ in öfkeli
gözlerine maruz kalan adam hemen kendini toparlamaya çalıştı.
“Yarın ofisime gel” sebebi ise Beren hakkında rapor
istemesiydi.
“Peki, efendim” Ares evin kapısına yaklaşıp, kapıyı
nasıl açacağını düşünmeye başladığı sıra onları getiren adam, önce arabayı
kendi yerine park etmiş ve daha sonra orada kalan arabasını almak için otele
bir taksi ile geri dönmek için harekete geçmişti. Ares kapıyı yaklaştığı sıra
kapı aralanmış ve Ares’ e bir kurtuluş sunmuştu. Ares o an kapıyı açanın Selin
olduğunu gördü.
“O iyi mi?” içeriye geçmesi için kapıyı tamamen
araladığı bir zaman Beren’ in görüntüsü hakkında endişlendiğinde, baygın
olabileceği endişesi ile kaygılanmıştı.
“Uyuyor sadece. Merak etme, iyi”Ares kapıdan içeri
girdiğinde, onun yüzündeki endişeyi fark etmiş ve onu rahatlatmak için hafifçe
gülümsemişti.
“İyi geceler” Ares’ in merdivenlere ilerlediği bir
zaman yüzünde buruk bir gülümseme ile arkasından söyledi Selin.
“Sana da” Ares ise onunla yeniden göz göze gelerek
söylemiş ve daha sonra sevgilisi ile birlikte merdivenleri çıkmaya başlamıştı.
Ares gözden kayboluncaya kadar arkasından bakan Selin, ona bir kez daha hayran
olmuştu.
Ares’ in ne kadar güçlü bir adam olduğuna bir kez
daha tanık olmuştu. Kendisi ile görülmek istemeyen ve bunu yüzüne söyleyen
sevgilisini bile affedip, onu şu kadarcık bir zaman sonra kendi kucağında evine
getirmişti.
Tüm bu yaşananlara ne gerek var, dedi Selin
içinden. Beren’ e bir kez daha kızdı. Kendi hayatı mahvolmuşken, başkalarının
hayatını mükemmelleştirmek için çalışıp çabalayan bu adamı neden incitek ister
bir insan?
Onca şey atlatan ve daha nicelerin atlatmak için
çabalayan bu adamı neden üzmek ister bir insan? Ares ve Beren birbirlerini bu
kadar severken, neden bunları yaşamak zorunda kalmışlardı. Ares acısının Beren
ile hafifletmeye çalışıyorken, Beren’ in açtığı yaraları nasıl hafifletecekti?
Beren’ in ona yaptığı bu haksızlık, hangi kitapta kabul görürdü?
_
Ares sevgilisini yatağa nazikçe bıraktığı sıra
derin uykusunda olan Beren’ in kolları da gevşemiş ve Ares nihayet serbest
kalmıştı. Beren ise yatakta kendine uygun bir pozisyon bulup, yan dönerek
uykusuna devam etmişti. Onun bu hallerini gülümseyerek izledi Ares. Artık
sevgilisi tam olarak yanındaydı. Ondan uzaklaşamıyor ve görmeden yapamıyordu
Ares. Onun nefesini hissetmediğinde, rahat nefes alamıyordu sanki.
Yatakta
uyuyan bedenin üzerine hafifçe eğilmiş ve saçlarının arasına bir öpücük
bahşetmişti. Adımları daha sonra banyonun yolunu tutmuş ve kısa bir dul almıştı.
Banyoda işi bittiğinde, yeniden odaya dönmüş ve yatağa yaklaşıp, sevgilisini
uyandırmamaya dikkat ederek yanına uzanmıştı. Onca yorgunluğun ardından ise
tatlı bir uyku onu da ziyaret etmişti.
_
Rüyalar âleminin kapısı açıldı ve açılan kapıdan
yavaşça içeri girdi Beren. Bir ormanda buldu kendini. Karanlığın en koyu hali
ile kuşanan bu orman nefes alınamayacak kadar korkunç görünüyordu. Beren’ in
adımları ilerlemeye başladığında, sanki onu bir yere ulaştırmak isteyen bir güç
vardı.
Adımları
ilerledi ilerledi ve sonunda bir evin varlığını gördü Beren. Uzakta olan bu ev
alevler içinde kalmıştı. Karanlığı bile delen ışığı ile koca evi çepeçevre
saran koca kızıl alevlere şahit oldu. Kendi ışığı ile aydınlanan etrafta,
gökyüzüne uzanan kara dumanları görebiliyordu. Evin pençelerinden bir yanardağdan
sızan lavlar gibi dışarıya sızan alevlerden korktu Beren.
Etrafta gözleri birilerini bulma umudu ile
gezinmeye başladığında, sanki bu koca ormanda kendinden başka hiç kimse yoktu o
an. Ya evde birileri varsa; diye geçti aklından. Adımları biraz daha
yaklaştığında, sıcağı öyle hissediyordu ki, gözlerine yaşlar birikmiş ve narin
yanakları al al, olmuştu.
Birkaç adım daha attığında, evin çevresini tellerin
sardığını fark etti. Evi daire içine almış olan bu teller hem yüksek, hem de
Beren’ in gücü için fazlası ile sağlamdı. Telin çevresinde yürüyüp, yanan evin
akıbetini izliyordu. Kapısı ve pencereleri açık olan ev, yavaş yavaş küle
dönüyordu her saniye.
Adımları hiç durmadan devam ederken, evin
görüntüsünden ayrılmamış olan gözleri açık olan kapıdan içeri bir beden
olduğunu gördü. Adımları o saniye durmuştu Beren’ in. Ancak evin içindeki beden
öylece oturmuş ve alevlerin onu nasıl yaktığı izler gibi bir hali vardı.
Beren, o bedenin Ares olduğunu fark ettiğinde;
aklını yitirdiğini sandı. Alevlerin sıcaklığı ile ısınmış olan tellere tutundu
o an. Bir tava dolusu kızdırılmış yağından başından aşağıya döküldüğünü
hissetti. Ellinin altında hissettiği sıcaklığı umursamazken, yüzüne vuran
alevlerin sıcaklığı daha da yaktı canını, alevler daha da büyüdü gözünde.
Telleri tüm gücü ile sarsmaya başladı o an.
“Ares!” sesini duyan Ares’ in gözleri ona dönmüş
ancak yaptığı tek hareketlilik bu olurken, öylece oturmaya devam etmişti.
“Ares, yapma” deli kuvvetli ile sarstı, elini yakan
telleri. Ancak hiçbir işe yaramadan tüm heybeti ile sevgilisi ile arasına set
çekmişti, bu çelikten yapılmış olan teller. Gözyaşları yanaklarını ıslattı.
Hıçkırıkları karıştı geceye… Gerçek mi, dedi Beren kendi kendine.
Rüya mı?
Eğer rüyaysa ne zaman uykuya daldım. Rüyada bu alevlerin sıcaklığı beni nasıl
yakabilir? Gerçek değil, rüyadayım. Uyanacağım ve hepsi bitmiş olacak…
“Ares” alevler artık gözlerinin önünde sevgilisinin
bedenini esir almıştı. Bu nasıl kâbus diyordu kendi kendine. Telleri sarsan
elleri hiçbir işe yaramazken, güçsüzlüğüne yandı Beren.
“Ares, ne olur yapma” gözleri bakıp kül olmayı
bekleyen bedenin karşısında daha çok yanıyordu Beren. Benim yüzümden, bana kızdığı için… Gözyaşlarının bu koca alevlere
tesir edemeyişine lanet etti o an. Aşamadığı, elini yakın bu tellere lanet etti.
“Ares” adını söylemekten vazgeçmeden onun gözlerine
bakıyordu.
“Ares” Beren, o an korkuyla irkilerek doğruldu
yataktan. Beyni o an algılamaya başladığında, Ares’ in odasına olduğunu fark
etti. Elini kalbinin üzerine koyup, neredeyse sesi kulaklarına kadar ulaşan
organın biraz olsun sakinleşmesini bekledi.
Gördükleri gerçek değildi, bir kâbustu ve bitmişti.
Derin birkaç nefes alıp, yanaklarını ıslatmış olan gözyaşlarını kuruladı.
Yanında uyuyan sevgilisine ilişti gözleri. Az önce alevlere yem olan bedeninde
gözlerini gezdirdi. Bu nasıl bir kâbustu?
Korkuyla çarpan kalbine sözünü geçiremezken, sakin
olmaya ve doğru nefes almaya çabaladı kendini. Tekrar yatağa uzandığında,
sevgilisinin uyuyan bedenine, kendini daha da yaklaştırdı. O görüntüler
gitmiyordu, gözlerinin önünden. Gerçek olmadığı biliyorken, son yaşanan
şeylerin ardından bu görüntüler fazlası ile bedenine tesir etmişti.
Elini sevgilisinin yanağına çıkardı Beren. Nazik
olmaya dikkat ederek sevgilisinin yanağını usul usul sevdi. Onun bedenini saran
alevlerin sıcaklığını sanki hala hissediyordu. Hıçkırıklarının ardı arkası
kesilmezken, onu uyandırmaktan korktuğu için eli ile dudaklarını örttü.
Sevgilisinin yanağına dayadığı elini bu kez, onun yastığın altına koyduğu elini
kendine çekip, dudaklarını hafifçe dokundurdu.
“Affet beni Ares. Lütfen bu yaptığım aptallığı
bağışla” onun hıçkırıkları ve dokunuşlarının ardından Ares gözlerini
aralamıştı.
“Beren?” gözlerinden akan yaşlar ve dışarıya ulaşan
hıçkırıklarını fark eden Ares, anında dirseğinden destek alarak doğrulmuş ve
ona yüzüne daha yakından bakarak sordu. Boşta kalan eli ise çoktan sevgilisinin
yüzünü lekeleyen yanaklarındaki yaşları kurulamak için görev almıştı.
“Ben çok korkunç bir rüya gördüm. Öyle gerçekçiydi
ki, uyanığım ama hala gözlerimin önünde sanki” Ares onun sözlerinin ardından
beklemeden kolunu, onun beline sarıp, yeniden yanına uzandı. Onun başını
kaldırmasının ardından diğer kolunu sevgilisinin başının altına koymuş ve
tamamen bedenleri birbirine değer olmuştu.
Beren sevgilisinin karnının üzerinden kolunu
sardığında, ona daha çok yaklaştı. Hala gözlerinin önünde, sevgilisinin yanan
bedeni vardı. Bir şeylerin eksin olduğunu hissetti o an. Ares yanındaydı ve
onun kolları arasında, bedeni ona bu kadar yakınken, uzanıyordu. Ancak Beren
bir eksiklik hissediyordu.
“Titriyorsun Beren, o bir rüyaydı. Uyandın ve
bitti. Ben yanındayım, korkmana gerek yok” sevgilisinin sözlerinin ardından
kapalı tuttuğu gözleri bir şimşeği hızı ile anında açılmıştı. Beren o an o hissettiği
eksiği bulmuştu nihayet. Sevgilisinin dudaklarından ismini duyuyor olmaktı.
Ares ona devamlı
Beren diyordu. Hâlbuki şuan güzelim
diye seslenmeliydi. Sahi Beren, en son ne zaman duymuştu, sevgilisinin
dudaklarından dökülen bu kutsal saydığı kelimeyi? Ya Ares ona neden güzelim
demek istemiyordu.
Bedeni ile içi de, titredi Beren’ in o an.
Birbirlerine sıkıca sarılmış olan bu iki bedenin arasında, bu soğukluk nasıl
mümkün olabilirdi? Beren sevgilisi ile sarmaş dolaş yatar bir halde, onun
kalp atışlarını dahi duyabiliyorken, koca mesafelerin aralarına girdiğini
hissetti.
Güneşin
gökyüzünü aydınlatma zamanına kadar iki bedende, bir daha gözlerini yumamamış
ve uyku onları bir daha uğramamıştı. Birbirlerinin uyanık olduğunun farkında
olsa da, ikisinin arasında tek duyulan nefes sesleriydi.
Birbirlerine sarılmış bir halde yan yana olsalar da,
henüz huzura erememişlerdi. Beren’ in aklında o an; onca affet beni sözüne
karşılık, Ares’ den hiç affettim sözünü duymamış olması dolanıyordu. Beren’ in,
sevgilisinin dudaklarından güzelim kelimesini duymaya ihtiyacı vardı. Ancak o
zaman her şey normale dönmüş olabilirdi.
Yaptığı hatanın nelere sonuç verdiğini şimdi daha
iyi anlıyordu Beren. Yaptığı aptallık belki de, en çok kendi canını yakmıştı.
Düşünmeden, tartmadan sevgilisine karşı kurduğu birkaç cümle ile ne hale
getirmişti, Beren ikisi…
Bir daha böyle bir şeyi yaşamamak için yemin etti
Beren. Ona karşı kullanacağı sözleri önceden düşeneceğine ve sevgilisini bir
daha böylesine yaralamayacağına dair yemin etmişti. Ares insanlara karşı her ne
kadar katı ve soğuk bir izlenip sunsa da, aslında o fazlası ile hassas
düşüncelere sahip biriydi.
Eğer sizi hayatına dâhil edip, ne kadar değer
verdiğini gösteriyorsa, ona karşı kullanacağınız en ufak bir söz dahi onun
bedeninde büyük yaralar açabilirdi. Tıpkı Beren’in yaptığı gibi… Ancak şöyle de
bir gerçek vardı ki; Ares Beren’ i kendi bedenine bile büyük gelen bir sevgi
ile seviyordu.
Zira öyle olmasa, bu kadar ağır bir durum
karşısında; Beren hala otel odasına olabilirdi. İnsanoğlu hayatının tamamını
bir şeylerin gelmesini bekleyerek geçirir. Zamanı gelince doğar, zamanı gelince
öğrenmeye başlar, zamanı büyümeye başarve zamanı gelince de, artık ölürdü.
Dünyanın düzeni buna göre kurulmuş ve tüm kâinat buna tabii tutuluyordu. Bu
yüzden Beren’ de her şeyin normale döneceği günün zamanını beklemeliydi.
Yorumlar
Yorum Gönder